Hacer Yûsiv Xelîl: ‘Barış ve Demokratik Toplum’ süreci halkların birliğiyle güçlenir

Türk cezaevlerinden 30 yıl sonra tahliye edilen Hacer Yûsiv Xelîl, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın başlattığı “Barış ve Demokratik Toplum” sürecinin önemine dikkat çekerek, halkların birliğinin inşası için örgütlenmenin gerekliliğini vurguladı.

SORGUL ŞÊXO

Qamişlo – Türk cezaevlerinde binlerce Kürt siyasi tutsak bulunuyor. 30 yıllık mücadele sonrası tahliye edilen siyasi tutsaklardan biri de Hacer Yûsiv Xelîl. Cezaevinde geçirdiği yılları, kadın ve diğer tutsaklara uygulanan hak ihlallerini ile işkence yöntemlerini ajansımıza anlatan Hacer Yûsiv Xelîl, ayrıca, direniş ve isyan ruhunu nasıl canlı tuttuğunu ve yeni süreçteki beklentilerini aktardı.

‘Cezaevleri kadınlar için direnişi simgeliyor’

Konuşmasına Kürt kadınları açısından cezaevinin anlamına değinerek başlayan Hacer Yûsiv Xelîl, “Cezaevi, Kürt kadınları için direnişi simgeliyor. Cezaevindeki varoluşumuza her gün anlam yüklemezsek, burası bizim için başka bir cezaya dönüşür. İktidar, cezaevini insanları kurallardan uzaklaştırmak ve özgürlük arzusunu bastırmak için kullanıyor. Cezaevi dışında mücadeleyi takip edemesek de burada tamamen soyutlanmış değildik” dedi.

‘Taleplerimizi dile getirdiğimizde fiziksel işkenceye, hakaretlere maruz kaldık’

Mahkemeye çıkış süreçlerine dikkat çeken Hacer Yûsiv Xelîl, “Mahkemeye herhangi bir gün, ay ya da yılda çıkabilmemiz için ne istediğimizi söyleyip geri dönmek zorundaydık. Taleplerimizi dile getirdiğimizde fiziksel işkenceye, hakaretlere, cinsiyetçi muameleye ve halk ile kadın olarak aşağılanmaya maruz kaldık. İşkenceye sloganlarla karşılık verdik; sağ salim gidip yaralı döndük. Türkiye, NATO’nun ikinci büyük devleti olmasına rağmen, mahkemelerinde iki-üç kişiyi dinleyecek sabra sahip değildi” ifadelerinde bulundu.

‘Önder Apo hareketinin etrafında bir çember oluşturmalıyız’

Hacer Yûsiv Xelîl, kadınlar için cezaevi koşullarının anlamına dair şunları söyledi:

“Öncelikle bir kadının kendine sorması gereken soru şudur: Neden cezaevine girdim? Eğer Kürdistan, Ortadoğu, dünya ve diğer milletlerin kadınları için mücadele ediyorsanız, evrensel bir amaç uğruna cezaevine girdiniz demektir. Bu noktadan sonra insan, kendinden bir parça bulur ve hisseder; hapishaneleri küçültür, dünyasını genişletir. Önder Apo hareketi, dünya tarihinde modern bir harekettir ve biz buna layık olmalıyız. Kürtler, yaşadıkları her yerde ve Kürdistan’da, Önder Apo hareketinin etrafında bir çember oluşturmalıdır. Hem hapishane içinde hem dışında özgürlük hareketimizi yok etmek için çeşitli baskı yöntemleri devreye sokuluyor.”

Hacer Yûsiv Xelîl, Türk devletinin kadınlara yönelik özel savaş politikalarına da dikkat çekti. Hacer Yûsiv Xelîl, kadınların bir nesne olarak görüldüğünü vurgulayarak, “Biz Türk kadınları için de mücadele ediyoruz. Kürdistan Devrimi sayesinde bu kadınlara bir hayatları olduğunu, kendilerine dayatılan hayatın ise onların değil, kapitalizmin ve işgalin hayatı olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bu kadınlara baktıkça mücadele ruhumuz güçleniyor ve sorumluluklarımız artıyor. Bu nedenle kadınlar, cezaevlerine anlam katmalıdır. Hapishane duvarlarına anlam vererek bu zorluğu, kendimizi örgütlemek ve eğitmek için içsel bir güce dönüştürdük. Böylece Önder Apo’nun, özgür yaşam ve özgür kadın çizgisinin hakikatini daha iyi kavradık” şeklinde konuştu.

‘Direnişin dışında başka bir yaşam seçeneğimiz olamazdı’

Hapishanelerde en önemli unsurun direniş olduğunu vurgulayan Hacer Yûsiv Xelîl, “Önder Apo uzun yıllar tecritte tutuldu ve birçok hakkından mahrum bırakıldı; bu nedenle hapishanede zorlandığımı söyleyemezdim. Tartışmalarda sık sık, ‘Biz burada birkaç kişiyiz, biri hastalandığında diğeri ona bir bardak su verebiliyor, peki ya Önderlik?’ diyorduk. Bunu düşündüğümüzde, direnişin dışında başka bir yaşam seçeneğimiz olamazdı. Ruhta Önderlikten bir kopuş yaşanmadı, ancak yıllarca süren mücadeleye rağmen Önderliğimizi çıkaramadık. Bu durum içimizde bir eleştiri konusu oldu” diye kaydetti.

‘Önderliğin fiziksel özgürlüğü için daha fazla çaba göstermeliyiz’

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması için cezaevlerinde açlık grevlerine girdiklerini hatırlatan Hacer Yûsiv Xelîl, “Önder Apo’ya karşı yürütülen sistem küreseldir; yalnızca Türk devletinin değil, uluslararası güçlerin de politikaları devrededir. Türk devleti, Önder Abdullah Öcalan üzerinde ağır bir tecrit uyguluyor. Bu nedenle bizler, Önderliğin fiziksel özgürlüğü için daha fazla çaba göstermeliyiz. Kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi ve amacımızın ne olduğunu bilmemiz gerekiyor. Aynı zamanda, dünya, Ortadoğu ve Kürdistan’daki kadınlara ne kadar ulaşabildiğimizin de farkında olmalıyız” diye kaydetti.

‘Kadınlar arasındaki dayanışma bağları koparılmak istenildi’

Hacer Yûsiv Xelîl, Türk devletinin işgal politikalarının kadınlar arasındaki iletişimi hedef aldığını belirterek şunları anlattı:

“Türk devleti, kadınları birbirinden koparmak ve aralarındaki bağı zayıflatmak için büyük bir baskı uyguladı. Daha önce Kürdistan, Türkiye ve yurtdışındaki cezaevlerinde bulunan kadın tutsaklar birbirlerine mektuplar gönderir, dayanışmalarını bu şekilde sürdürürlerdi. Ancak son yıllarda bu imkan tamamen ortadan kaldırıldı. Ortadoğu ve Avrupa’daki dostlarımızdan, uluslararası kadınlardan gelen mektuplara yanıt veriyorduk. Fakat işgal ve baskı politikaları, bu iletişimin önüne duvar ördü ve kadınlar arasındaki dayanışma bağlarını koparmayı amaçladı.”

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a verdikleri desteği anlatan Hacer Yûsiv Xelîl, “Bizim için en önemli yollardan biri de Önder Apo’ya mektuplar yazmaktı, ancak ne yazık ki bu mektuplar kendisine hiçbir zaman ulaşmadı. Her Cuma günü, Önder Apo için sloganlar atıyorduk. Aynı zamanda Adalet Bakanı’na da bir mesaj yazarak, Önderliğimizin maruz kaldığı şartları ve uygulanan tecridi asla kabul etmediğimizi bildiriyorduk. Devlet, Önder Apo’yu unutmamızı istiyordu; ama biz, cezaevindeki her faaliyetimizle onu hem zihnimizde hem de ruhumuzda yaşattık. Önder Apo’nun varlığını, direnişini ve düşüncelerini cezaevinde bizimle birlikte yaşatmayı başardık” sözlerini vurguladı.

‘Rotinda ve Kurdê yoldaşların eylemiyle kendimize geldik’

Hacer Yûsiv Xelîl, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik komplonun ilk günlerini hatırlatarak, “Heval Xalid Oran, ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ eylemiyle fedai bir eylemde bulundu. O süreci hala hissediyorum. Çünkü her gün arkadaşlar bedenlerini ateşe veriyordu. Ancak Rotinda ve Kurdê yoldaşların eylemi en etkili olanlardı. Onların sloganlarıyla kendimize geldik. Kurdê yoldaş şehit düştü, Rotinda yoldaş ise yaralandı. Kapıyı açtıklarında üzerine su döküldü ve yaralı halde yanımıza aldık. Daha sonra hastaneye kaldırıldı ve şehit oldu. Bütün bunlar çok zor anlardı” sözleriyle yaşanan direnişi anlattı.

Hacer Yûsiv Xelîl, sözlerinin sonunda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın silahlı mücadelenin başlangıcında ortaya koyduğu paradigmayı ve süreci şöyle aktardı:

“Bağımsız bir Kürdistan talebinden sonra biz devletten daha büyük bir hayal kurduk ve onu istedik. Ortadoğu’nun Demokratik Ulusu ve Demokratik Konfederalizmi’nde farklı halklar ve uluslarla özgür ve eşit bir şekilde yaşamak istiyoruz. Demokratik bir ülke ve özgür bir Kürdistan hedefi çok basit görünebilir ama derinlemesine anlaşılmadı. Çünkü uluslar özgür değilse, bir devletin anlamı ne olur ki? Araplar, Türkler, Farslar da kendi devletlerinde boyunduruk altındalar.

‘Özgür bir Kürdistan için…’

Bizim mücadelemiz, ulus-devletten Ortadoğu ve Kürdistan’ın Demokratik Ulusu ve Demokratik Konfederalizmine geçişle birlikte derinleşti ve genişledi. Bu çabamız sadece bizim için değil, tüm dünya için. İnsanlık zorluklar altında yaşıyor ve toplumun değerleri çiğneniyor. Özgür Kürdistan ve demokratik bir Suriye, demokratik bir Kuzey ve Türkiye, demokratik bir Güney ve Irak, demokratik bir Doğu ve İran, bu hayali kuran şehitlerin ruhlarını teselli edecek.

27 Şubat süreciyle birlikte, Önder Apo, ‘Barış ve Demokratik Toplum’ sürecini uygulamaya başladı. Yeni bir dönem başladı. Önceki süreçlerde söylediği şeyleri biz gerçekleştiremedik ama şimdi uygulanıyor. Bu yüzden ekmek ve sudan daha çok, kendi içimizde örgütlenmemiz gerekiyor; bunun temeli ise halkların birliğini inşa etmek. Türkiye, Irak ve Suriye’yi demokratikleştirirsek, buralarda yaşayan insanları Demokratik Ulus anlayışıyla örgütleyeceğiz. Belki geç olacak ama mutlaka gerçekleşecek. Kapitalizm insanları, toplumu, kültürü ve ahlakı bozuyor; Önder Apo ise bunları yeniden inşa ediyor ve tüm halklara hizmet etmeye çalışıyor.”