Gazzeli kadınlar bilinmezliğin ortasında yaşam mücadelesi veriyor

“Ben bir savaşçı değilim ve burada yaşananlar da karşılıklı çatışmaların yaşandığı bir savaş değil, tüm dünyanın bunu bilmesini istiyorum” diyen Gazzeli Asmaa Nasser’ın hikâyesi, savaşın korkunç yüzünü anlatmaya yetiyor.

NAGHAM KARAJEH

Gazze- İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırıları devam ediyor ve insanlar bir bilinmezliğin ortasında zorlu koşullara rağmen yaşama tutunmaya çalışıyor. Dumanlarla dolu bir gökyüzü altında ve yıkılan şehirlerin yıkıntıları arasında Gazze'deki kadınların hikayeleri, insanın trajedi karşısında dayanıklılığının sembolü olarak öne çıkıyor. Savaş herkesin üzerine ağır bir gölge düşürürken, bunun en büyük bedelini de kadınlar ödüyor. Patlama sesleri arasında çocuklarına bakmaktan ve kaybettikleri çocuklarını son yolculuğuna uğurlamaya kadar tarif edilemeyecek yükler taşıyan kadınlar, açlık, susuzluk, barınma sorunu ve güvenliğin olmadığı bir gerçeklikle karşı karşıya. Her köşede ölümün kol gezdiği Gazze Şeridi'nin kuzeyinde, hayatta kalanların hikayeleri, halkın yaşadığı acıların boyutunu yansıtan bir ayna olarak öne çıkıyor.

‘Hayatta kalmak için direndik’

Yerinden edilen 20 yaşındaki Asmaa Nasser, Beyt Hanun şehrinde dört ay süren kuşatma ve sürekli bombalama nedeniyle yaşadıkları acıları anlatarak, "Evimizde mahsur kaldık. Elektrik, içme suyu yoktu. Su olmadığı için yemek pişiremiyorduk ve sanki toplu mezardaydık. Uçaklar kuzey semalarından hiç ayrılmıyordu ve insanlar yiyecek bulmak için evden çıkmaya çalışıyordu. Beklemekten başka çaremiz yoktu, çocuklar açlıktan ağlarken, küçük lokmalarla kuru ekmekleri paylaşıyorduk. Durum her geçen gün daha da kötüleşiyordu, sanki ölümle yarışıyormuşuz gibi, ama biz de direndik. Hayatta kalmanın kendisi neredeyse imkansız olmasına rağmen hayatta kalmak için direndik” diyor. 

Ailesini kaybetti

İki hafta süren şiddetli bombalamanın ardından hava saldırısıyla birlikte evlerinin de harabeye döndüğünü dile getiren Asmaa Nasser, sözlerine şöyle devam ediyor: “Hayatım biran da tersine döndü. Enkazın altından çıktık, ama yaralanmıştık. Ailemin çoğunu kaybetmiştim. Kardeşim, kız kardeşim, onun üç çocuğu ve kuzenimin vücut bütünlükleri bozulmuştu, hepsi ölmüştü. Onları kendim gömmek zorunda kaldım. Bana yardım edecek kimse yoktu. Titreyen ellerimle toprağı kazıyor, bedenlerini tek tek gömüyordum. Yaşadığım sürece bu anları unutabileceğimi sanmıyorum. Annemin sesini arkamda duyabiliyordum ve babam yere bakıyordu, başka seçeneğim yoktu. Bu sorumluluğu taşıyan tek kişi oldum.”

‘Umuda bağlayan son ipi de kaybetmiş gibi hissettim’

Geriye kalan ve yaralı olan aile bireylerini Kamal Adwan Hastanesi'ne götürdüğünü kaydeden Asmaa Nasser, “Küçük kız kardeşimin oğluna eşlik ediyordum. Durumu kritikti ama yaşam mücadelesini sürdürdü. Hastane cenazeler ve yaralılarla doluydu. Sürekli katliamlara tanık oluyorduk. Hastanedeki günler kuşatma kadar korkunçtu. Kız kardeşimin oğlunu kurtarmak için zamanla yarışırken, İsrail güçleri hastaneyi basıp, kadın ve çocukları zorla oradan uzaklaştırdılar. Herkesin önünde beni çıkarması, başörtümü çıkarması, bana hakaret etmesi, ablamın oğlunu ölüm kalım arasındayken yatağında yalnız bırakmam beni umuda bağlayan son ipi de kaybetmiş gibi hissettim” ifadelerinde bulunuyor.

‘Ruhlarımızı da yok etmek istediler’

Kadınlarla birlikte hastaneden ayrılarak Gazze Şehri'ndeki bir sığınma evine gittiğini aktaran Asmaa Nasser, “Burada aşağılayıcı bir arama ve şiddetli bir sorgulamaya maruz kaldım. Bizi öldürmekle yetinmediler, ruhlarımızı da yok etmek istediler. Tüm acılara rağmen hastanede bıraktığım kız kardeşimi arıyorum. Gazze Şeridi'nin kuzeyinden gelen ambulansları bekliyorum sürekli ve onu yaralılar arasında bulmayı umuyorum. Ne zaman ambulans gelse, yaralıların arasında onun küçük yüzünü arardım ama onu bir daha göremeyeceğim düşüncesine dayanamazdım. Benimle birlikte yerinden edilen ailemin başına ne geldiğini de bilmiyordum. Gazze şehrinin sokaklarında sanki ruhu olmayan bir bedenmiş gibi yürüyordum, merkezler ve hastaneler arasında cevap arayarak dolaşıyordum” sözleriyle yaşadığı acı ve çaresizliğe dikkat çekiyor.

‘Biz sadece hayatta kalmaya çalışıyoruz’

Savaşın dehşetine bir anda tanık olan Asmaa Nasser, son olarak sözlerini şöyle tamamlıyor: “Pes etme lüksüm yoktu. Eğer denemeyi bırakırsam, olan biten her şey anlamsızlaşırdı. Sadece ailemden geriye kalanları bulmak ve neden böyle acı çekmek zorunda kaldığımızı bilmek istedim. Ben bir savaşçı değilim ve burada yaşananlar da karşılıklı çatışmaların yaşandığı bir savaş değil, tüm dünyanın bunu bilmesini istiyorum. Sürekli katliamlar var. Biz sadece hayatta kalmaya çalışıyoruz ama bu hakkımız bile elimizden alınmış gibi görünüyor.”