Gazze’de savaşın gölgesinde bir çocukluk: Rahaf ve kız kardeşlerinin hikayesi

Gazze’de savaş, çocuk Rahaf Bader’e annelik yükünü ve hayatta kalma mücadelesini yaşattı. Anne ve babasını kaybeden Rahaf, küçük kız kardeşlerine tek başına bakarken, yardımsız ve zor koşullarda yaşam mücadelesi veriyor.

NAGHAM KARAJEH

Gazze – Gazze’deki çocuklar, savaşın onları eğitim, sağlık ve güvenlik gibi en temel haklarından mahrum bırakmasıyla yaşlarının çok ötesinde bir yük taşıyor. Birçoğu ebeveynlerini ya da yakınlarını kaybederken, sürekli yer değiştirmeler ve çadırlarda süren ağır yaşam koşulları nedeniyle, çocuklukla bağdaşmayan sorumluluklar üstlenmek zorunda kalıyor.

On üç yaşındaki Rahaf Yousef Bader, annesinin “Ben yokken kardeşlerine bak” sözlerinin bir gün gerçek olacağını hiç düşünmemişti. O cümleyi bir şaka ya da anlık bir korku olarak görmüştü. Ancak hastalık ve savaş, çocukluğunu bir anda elinden alarak ona ağır bir yük bıraktı. Rahaf, neredeyse hiçbir koruma sağlamayan bir çadırda, kız kardeşlerinin bakımı, yemeği ve sevgisiyle tek başına ilgilenmek zorunda kalıyor.

‘Bir anda hiç hazır olmadığım bir dünyanın ortasında kaldım’

Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneyine göç ederken annesinin meme kanseri olduğunu öğrendiğini belirten Rahaf, “Bir yıl boyunca onun iyileşeceğini umdum, ama ölüm tedaviden hızlı davrandı. Annem gitti ve geride bütün yükü taşıması gereken ben kaldım. Aynı ay babam, yıkılmış evimizden birkaç eşya alabilmek için kuzeye geri dönmeye çalıştı. Evimize bomba düştü. Babam orada öldü. Cenazesini bile kimse alamadı. Ona veda edemedim. Bir anda, hiç hazır olmadığım bir dünyanın ortasında kaldım” diyor.

Gazze Şeridi’nin kuzeyinde, kardeşleriyle birlikte derme çatma bir çadırda yaşayan Rahaf, “Kendimi bir anda annelik yaparken buldum. Ödevlerimi bitirdikten sonra gece kız kardeşlerimi yıkıyor, uyutmaya çalışıyorum. Ben de onlar gibi bir çocuğum… Onları nasıl koruyabilirim ki? Okulda olmam gerekirken kardeşlerime bakıyorum. Arkadaşlarımın okula gittiğini gördüğümde başka bir dünyadaymışım gibi hissediyorum. Keşke onlarla birlikte olabilsem… Ama kız kardeşlerimle kim ilgilenecek? Beni bu yükten kim kurtaracak?” diye soruyor.

Maddi destek yok

Rahaf’ın eline ulaşan az miktardaki yardımlar, kız kardeşlerinin karnını doyurmaya bile zor yetiyor. Bir akrabaları aylardır onlar için düzenli bir destek kaynağı sağlamaya çalışsa da tüm kapılar kapalı; başvurulan kurumlar ise herhangi bir yardım sunamıyor. Böylece Rahaf, ne maddi ne de kurumsal bir desteğe sahip olmadan, üç küçük kız kardeşinin sorumluluğunu tek başına omuzlamak zorunda kalıyor.

Çadırın bir köşesinde oturan dört yaşındaki en küçük kardeş Taghreed Bader, Rahaf her saçını taramaya çalıştığında titrek bir sesle annesinin adını fısıldıyor. Rahaf, o anları anlatırken şunları söylüyor: “Taghreed’in saçını tararken annemin bunu ne kadar nazikçe yaptığını hatırlıyorum ama aynı yumuşaklığı gösteremiyorum. Sonra kendimi başarısız hissediyorum… Sanki birçok şey benim için imkansızmış gibi.”

Çocuklar en temel ihtiyaçlarında mahrum kalıyor

Rahaf’ın on yaşındaki kız kardeşi Israa Bader ise en ağır acıyı taşıyanlardan biri. Sokak köşesinde dururken sol ayağına isabet eden şarapnel, ayağının metal bir plaka ile sabitlenmesine neden oldu. Uygun yatak ya da düzenli ilaç tedavisinin olmadığı çadırda ağrı hiç dinmiyor. Israa, gözyaşlarını tutmaya çalışarak, “Ayağım hep acıyor. Geceleri uyuyamadığım için ağlıyorum. Doktorlar hayatta kalamayabileceğimi, ameliyatın çok tehlikeli olduğunu söylediler. Ama ben bu acıya hiçbir ilaç olmadan dayanmaya çalışıyorum. Bir çocuk olarak en temel haklarımdan bile neden mahrum bırakıldığımı anlamıyorum” sözleriyle yaşadığı acıyı tarif etmeye çalışıyor.

İsraa Bader ameliyatından bu yana hiçbir tıbbi bakım alamıyor. Rahaf’ın elinde ise, acı dayanılmaz olduğunda İsraa’nın yarasını hafifletmek için yalnızca nemli bir bez var. Rahaf, “Bazen diğer çocuklar üzülmesin diye gizlice ağlıyorum. Aç ve acı içinde yatağa gideceklerinden korkuyorum, çünkü onlara tek başıma yardım edemiyorum. Bir çocuğun bütün bunlara nasıl dayanabileceğini kimse anlamıyor” sözleriyle yaşadığı çaresizliğe dikkat çekiyor.

‘Sadece yaşamak istiyoruz’

Çadırdaki yaşam, Rahaf ve kız kardeşlerinin omuzlarına binen yükü daha da ağırlaştırıyor. Yanları açık olduğu için tozla dolan, yağmurda su sızdıran ve yazın nefes alınmaz bir sıcaklığa dönüşen çadır, rüzgar estiğinde her an çökecekmiş gibi sallanıyor. Buna rağmen ailenin gidecek başka bir yeri yok. “Çadırın gece üstümüze yıkılmasından, kız kardeşlerimin soğuktan, farelerden ya da kirli sudan hastalanmasından korkuyorum” diyen Rafah, yaşanmaya elverişsiz bir yerde yaşadıklarını ancak başka seçeneklerinin olmadığını vurguluyor.

Yardımlarla ilgili gerekli desteği alamadıklarını kaydeden Rahaf, konuyla ilgili yaşadığı hayal kırıklığını şu sözlerle dikkat çekiyor:

“Eğer bir destekçi olsaydı, en azından iyi beslenebilir, İsraa için ilaç alabilir, küçük kardeşlerime defter ve kıyafet alabilirdik. Neden bizim gibi çocuklar yardımsız bırakılıyor? Çok şey istemiyoruz, sadece yaşamak ve diğer çocuklar gibi hayatımıza devam etmek istiyoruz. Okula geri dönmek, İsraa’nın iyileşmesi ve küçük kız kardeşlerimin korkmadan uyuması…”