Gazze’de sağlık sistemi çöktü: İlaç yok, mama yok, aşı yok!

Gazze'deki savaş, Şevk Naim ve Nadia Abu Foul gibi anneleri iki kat zoru durumda bırakıyor. Hamilelik ve emzirme sürecinde sağlık hizmetlerine ulaşamayan bu anneler, bebekleriyle birlikte hayatta kalma mücadelesi veriyor.

NAGHAM KARAJEH

Gazze – Ekim 2023’te başlayan yıkıcı savaşın gölgesinde, Gazze Şeridi’nde binlerce hamile ve emziren kadın, en temel sağlık hizmetlerinden mahrum bırakıldı. Güvenli doğumdan emzirmeye, aşılama ve yenidoğan bakımına kadar yaşamı destekleyen tüm tıbbi haklar, çöken sağlık sistemiyle birlikte erişilemez hâle geldi. Tıbbi takibin yapılamadığı, temel besinlere ulaşılamadığı bu ortamda, anneler hem kendi yaşamlarını hem de doğmamış ya da yeni doğmuş çocuklarının hayatını kaybetme riskiyle karşı karşıya. Savaşın ortasında kalan anneler hem hayatları hem de çocuklarının yaşamı için, dünyanın sessizliği ve ihmaliyle yalnız bir mücadele yürütüyor.

‘Sanki karanlık bir zindanda doğum yapıyormuşum gibiydi’

Harap bir çadırın içinde, otuzlu yaşlarının başındaki genç bir kadın olan Şevk Naim, kucağında bir yaşındaki kızı Gharam’la oturuyor. İsrail saldırıları nedeniyle göç etmek zorunda kaldığı anları paylaşan Şevk Naim, “Altı aylık hamileyken altı saat boyunca yürümek zorunda kaldım. Elimi karnıma koyup bebeğime, ‘Ne olur gitme, beni terk etme, birlikte savaşıyoruz’ dedim. Acı çeken kadınlarla dolu, zemini kirli suyla ıslanmış hijyenik olmayan bir odadaydım. Hemşireler bitkin düşmüştü, doğum odasında çığlıklar yükseliyordu, kimi kadınlar acıdan, kimileri ise bilinmeyen bir kaderden korkarak ağlıyordu. Ne fetal monitör ne yeterli tıbbi personel ne steril malzeme ne de temiz çarşaf vardı. Açlıktan kıvranan ve gelmeyen sütü arayan küçük kızıma bakarken, hissettiklerim tarif edilemezdi. Sanki karanlık bir zindanda doğum yapıyormuşum gibiydi. Kimse sizi duymuyor, sizin ya da çocuğunuzun hayatta kalıp kalmaması kimsenin umurunda olmuyordu” dedi.

‘Ona sevgimi veriyorum ama sütü değil’

Bebeğini anne sütüyle beslediğini söyleyen Şevk Naim, “Sütüm bebeğimin açlığını tam olarak gidermiyor. Tadı demir gibi olan konserveleri yemek zorunda kalıyorum. Yutmakta zorlanıyorum ama başka seçeneğim yok. Savaş başladığından bu yana 25 kilodan fazla kaybettim, vücudum iyice zayıfladı, saçlarım döküldü, kronik yorgunluğum arttı. Kızımı emziriyorum ama bu süreç bana emzirmekten çok, ondan özür diliyormuşum gibi hissettiriyor. Ona sevgimi veriyorum ama sütü değil. Anne sütü dışında alternatifimiz ise mamalar, ancak fahiş fiyatlar ve maddi imkânsızlıklar yüzünden onu da alamıyoruz. Bezleri tek tek almak zorundayız ve bazen bir bezi tüm gün kullanmak zorunda kalıyorum” ifadelerinde bulundu.

‘Sadece ‘Çık dışarı, başkası bekliyor’ dediler’

Bebeğine yapılması gereken hiçbir aşının uygulanamadığına dikkat çeken Şevk Naim, karşılaştığı sağlık hizmeti eksikliklerini şu sözlerle dile getirdi:

“Klinikler ya kapalı ya çok uzak ya da aşı yok. Aşı bulunsa bile ulaşım masrafları, bir ailenin bütçesini aşıyor. Bazı aşıların girişine izin verdikleri zamanlarda bile gidemediğim oldu. Yol çok uzun ve ulaşım, çocuğumun iki öğünlük yemeği kadar pahalıya mal oluyor. Bu yoksunluk sadece bebeğimin sağlığını tehdit etmiyor, aynı zamanda ortadan kaldırıldığı sanılan hastalıkların geri dönmesine zemin hazırlıyor. Bu da böylesine ölümcül bir kuşatma altında tutulamayacak kadar büyük bir sağlık felaketine neden olabilir. Doğum sonrası bakımı da yapılmadı. Hastane yalnızca doğumu gerçekleştirdi ve ardından yer açmak için beni çıkardı. Ne bana sağlık durumum söylendi ne de bebeğim kontrol edildi. Sadece ‘Çık dışarı, başkası bekliyor’ dediler.”

Şevk Naim, bugün bile yetersiz beslenme ve olumsuz çevre koşullarının yol açtığı dayanılmaz sırt ağrıları ve cilt enfeksiyonlarıyla mücadele ediyor. Zenginlerin erişebildiği özel kliniklere gitme imkânı yok. Bir keresinde küçük bir klinikte gönüllü çalışan bir doktora gittiğini söyleyen Şevk Naim, “Doktor muayene ettikten sonra bana sessizce fısıldadı: ‘Burada ne ilaç var ne de röntgen. Kendine olabildiğince iyi bak’ dedi. Bu cümle sanki hâlâ kulağımda çınlıyormuş gibi tekrar ediyor” şeklinde konuştu.

‘Kendi sesimden çok patlamaları duyuyordum’

Henüz 21 yaşında olan Nadia Abu Foul ise, birkaç ay önce Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki bir devlet hastanesinde kızı Mira’yı dünyaya getirdiği anları şu sözlerle anlattı.

“Kendi sesimi duymaktan çok patlamaları duyabiliyordum. Aklımdan geçen tek şey, bebeğimi sağ salim kucağıma almak oldu. Dinlenmeye zaman yoktu, hatta kanamaya bile yer yoktu. Doğumdan sadece birkaç hafta önce yaşanan hava saldırısında eşimi kaybettim. Günlerce ne olduğunu anlayamadım, sanki her şey bir anda üzerime çökmüştü. Şimdi kızım babası olmadan büyüyecek. İki ya da üç ayda bir gelen yardımlarla biraz bez ve az miktarda yiyecek alabiliyorum. Gazze'nin kuzeyinde aylardır bebek maması bulmak imkânsız. Bulunsa bile çok az ve fahiş fiyatlara satılıyor. Haftalarca tek bir mama paketi aradım. Eczanelerin kapısını çaldım, yardım merkezlerine sordum, her yerden olumsuz cevap aldım. Emzirmeye çalıştım ama sütüm yeterli değildi. Günde bir öğün yemek bile zor yiyordum. Vücudum süt üretmiyordu ve bebeğim ağlıyor ve sakinleşmiyordu.”

‘Gerçekle yüzleşmek için ne motivasyonum ne de enerjim var’

Durumunu daha da karmaşık hale getiren şeyin psikolojik yalnızlık olduğunu kaydeden Nadia Abu Foul, “Çoğu zaman çadırımda kalıyorum, gerçekle yüzleşmek için ne motivasyonum ne de enerjim var. Bulunduğum bu çadır benim yaşadığım, uyuduğum ve çok düşündüğüm yer. Sadece kesinlikle gerekli olduğunda dışarı çıkıyorum. İnsanlarla konuşmak bile yorucu hale geldi. Liseyi bırakıp evlendim, savaş bittikten sonra eğitimime devam etmeyi veya bir meslek edinmeyi düşündüm ama henüz hiçbir şey netleşmedi. Kızımın sadece yardımla yaşamasını istemiyorum. Onun için daha iyi bir gelecek istiyorum” diyerek, bu fikrin bile belirsiz olduğunu söyledi.

Kızı Mira’nın yaklaşık bir yıl önce doğmasına rağmen hâlâ düşük kiloda ve büyüme geriliği belirtileri gösterdiğini söyleyen Nadia Abu Foul, sağlık merkezlerinin uzak olması, ulaşımın zorluğu, akaryakıtın pahalı olması ve yollarda hedef olma korkusu nedeniyle Mira'nın temel aşılarını yaptıramadığını tekrarladı. Nadia Abu Folu, "Elimden geleni yapsam da bazen yeterince iyi bir anne olmadığımı düşünüyorum. Ama çadırda yaşarken daha ne yapabilirim ki" diye sordu.