Fas'ta miras ayrımcılığı: Kadına yönelik gizli bir şiddet biçimi
Fas’ta miras reformu kadınlara yasal eşitlik sağlasa da sahadaki uygulamalar hala yetersiz. Hak savunucusu Maria Charaf, “Miras eşitliği sadece yasal bir talep değil, kadınlara yönelik yapısal şiddeti sona erdirmenin de gerekli bir adımıdır” dedi.
HANAN HARITE
Fas- Fas’ta, Cinsiyete Dayalı Şiddete Karşı 16 Günlük Aktivizm kapsamında, fiziksel ve psikolojik şiddetin ötesine geçen ekonomik ve yasal şiddet tartışmaları yeniden gündemde. Bu tartışmaların en görünür biçimlerinden biri, miras ayrımcılığı. Yasal reformlara rağmen, kadınlar onlara miras kalan topraklara erişimde hala büyük zorluklar yaşıyor. Kadın ve insan hakları hareketlerinin baskısıyla Fas, kadınların miras hakkını güvence altına alan yasaları kabul etti. 2011 Anayasası ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ile uyumlu olan bu adım, ayrımcılığı azaltmayı ve ekonomik adaleti sağlamayı amaçlıyordu. Ancak sahadaki uygulamalar yasaların gerisinde kalıyor. Resmi olmayan tahminlere göre, Fas’ta kadınlar ekilebilir arazinin yalnızca yüzde 2,5’ine sahip olabiliyor. Bu durum, yasal düzenlemeler ile sahadaki gerçeklik arasındaki uçurumu gözler önüne seriyor.
Uygulamada zorluklar devam ediyor
Fas, son yasal reformlar kapsamında 62-17 sayılı yasayı yürürlüğe koydu. Yasa, kadınların aşiret topraklarından yararlanma ve topluluğun temsil organlarına erkeklerle eşit katılma hakkını güvence altına alıyor. Tarihsel olarak kadınları bu temel ekonomik kaynaklardan mahrum bırakan ayrımcılığı azaltmayı hedefleyen yasa, toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik etme ve yasal reformu yerel kalkınmaya katılımla ilişkilendirme açısından önemli bir adım olarak görülüyor. Ancak uygulamada zorluklar devam ediyor. Birçok kadın, aşiret gelenekleri ve bazı yerel yetkililerin uygulamalarının yanı sıra topluluk üyeliğini belirlemek için kullanılan “ikamet” kriteri nedeniyle ortak topraklara kayıt olma veya bu topraklardan yararlanma konusunda sıkıntı yaşıyor.
İnsan hakları raporları, yasanın farklı topluluklarda tutarsız uygulandığını ve yasal haklar ile sahadaki gerçeklik arasındaki uçurumu ortaya koyuyor. Bu nedenle reform, marjinal topluluklardaki kadınlar için kısmi bir zafer olarak değerlendiriliyor ve onlara eşit yasal haklar sağlıyor. Ancak yasal eşitliğin gerçek bir ekonomik güçlenmeye dönüşebilmesi için uygulamanın sürekli izlenmesi ve kadınların kaynaklara gerçek erişiminin garanti altına alınması gerekiyor.
Cinsiyet uçurumu derinleşiyor
Miras eşitsizlikleri, uzun vadede kadınlar arasında yoksulluk ve kırılganlığı artıran yapısal bir etken olarak öne çıkıyor. Fas’ta arazi ve mülk sahipliği yalnızca bir geçim kaynağı değil, aynı zamanda ekonomik ve sembolik güç anlamına geliyor; aile ve topluluk kararlarında söz sahibi olmayı ve toplumsal istikrarı da sağlıyor. Bu kümülatif eşitsizlik, kadınların aile servetindeki payının beş nesil sonra yalnızca yüzde 1’e düşmesine ve kaynaklara erişimdeki cinsiyet uçurumunun derinleşmesine neden oluyor.
Dünya genelinde ve özellikle Kuzey Afrika’da güçlenen kadın hareketleri, Fas’ın yasal miras reformunu öne çıkarıyor. Reform, kadın haklarını güçlendirmeyi ve cinsiyet eşitsizliklerini azaltmayı hedefliyor. Tunus’ta yasalar kadınlara belirli miras türlerinde erkeklerle eşit hak tanırken, Cezayir’de geleneksel toprak bağışları kadınlara sadece asgari bir pay veriyor. Lübnan ve Ürdün’de ise toplumsal normlar, kadınların mirastan tam olarak yararlanmasını hala büyük ölçüde engelliyor.
‘Payıma düşeni aldım’
Faslı Fatima Zahra Alaoui, yeni yasayla atalarından kalan topraklardan kendi payını aldı. Fatima Alaoui, “Topraklar hakkında her zaman sadece erkeklerin karar verdiğini ve biz kadınların dışlandığını gördüm. Ancak yeni yasadan sonra ben de payıma düşeni aldım” dedi.
Kadın hakları aktivisti Maria Charaf ise mevcut rakamların mirasta gerçek bir eşitliğin yokluğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyduğunu belirterek, “Aslında bugün yaşadığımız şey, mirasta gerçek bir eşitlik eksikliği. Yasalar ve toplumsal uygulamalar, kadınların aile içindeki değerleri veya sorumlulukları daha azmış gibi, erkeklerin aldığının yalnızca yarısını almasını sağlıyor. Konuyu nesiller boyunca incelediğimizde, meselenin yalnızca yarı pay meselesi olmadığı, aksine aile içinde birikmiş servette büyük bir uçurum olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Tarım arazisi veya evi olan bir aileyi düşünün; kadınlar her nesilde erkek kardeşlerinin aldığının yarısını alırsa, payları giderek azalacaktır. Yaklaşık beş nesil sonra, kadınlar ailenin orijinal servetinin yalnızca yüzde 1'ine sahip olacaklar” ifadelerinde bulundu.
‘Rakamlar acı gerçeği özetliyor’
Maria Charaf, pratikteki sonuçların da gözler önünde olduğunu vurgulayarak, “Kadınlar Fas’ta ekilebilir arazinin yalnızca yaklaşık yüzde 2,5’ine sahip. Bu rakam acı bir gerçeği özetliyor; çünkü kırsal alanlarda toprak, servetin temelidir. Toprağa sahip olmayanların ne ekonomik gücü ne de toplumsal bir sesi vardır. Sanki toplum ve dolaylı olarak devlet, kadınlara milli servetten ‘zekat’a benzer bir şey veriyormuş gibi, kaynaklar ve mülkiyet üzerindeki gerçek kontrol ise erkeklerin elinde kalıyor. Bu sadece miras meselesi değil, nesilden nesile eşitsizliği yeniden üreten ve kadınları her zaman ekonomik açıdan savunmasız bir konuma sokan bütün bir sistem meselesi. Bu yüzden miras eşitliğini sadece yasal bir talep olarak değil, kadınlara yönelik yapısal şiddetin derin bir biçimini sona erdirmek için gerekli bir adım olarak görüyorum” sözlerine dikkat çekti.