DEM Parti Kadın Meclisi: 2025 yılını kadınlar barış yılı yapacak

DEM Parti Kadın Meclisi, son zamanlarda tüm dünyayı etkisi altına alan savaş gerçekliğine dikkat çekerek barış için örgütlenme çağrısında bulundu ve “2025 yılını kadınlar barış yılı yapacak” dedi.

Haber Merkezi- Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi, “Özgür ve Eşit Yaşamda Israrcıyız, Savaşlara Karşıyız” sloganıyla kadınların savaşa karşı önümüzdeki süreçte eylem ve etkinliklerinin yol haritasını belirleyecek olan ‘barış deklarasyonunu’ düzenlediği basın toplantısında açıkladı.

DEM Parti milletvekillerinin katılımıyla gerçekleştirilen basın toplantısında deklarasyonu DEM Parti Amed Milletvekili Sevilay Çelenk okudu.

 Sevilay Çelenk, dünyanın her yerinde halkların topyekûn bir savaşa sürüklendiğine dikkat çekerek “Kendi bekasını ve devamlılığını her şeyin önüne koyan antidemokratik, militarist, eril ve otoriter yönetimler, savaşları dünyanın her yerinde kaçınılmaz bir beka sorununun sonucu olarak göstermeye ve savaşı meşrulaştırmaya çalışır. Fakat dünya deneyimlerinin ve savaş karşıtı hareketlerin bize sık sık hatırlattığı gibi savaşlar kaçınılmaz değildir ve savaşın kazananı yoktur. Bütün savaşlar geride büyük bir enkaz bırakır. Savaşlar bedensel bütünlüğe, yaşama hakkına ve insanlık onuruna saldırıdır. Hayatlar gider, kentler yıkılır, doğa, tarih, kültür ve sanat mirası geri dönülemez biçimde tahrip edilir. Bu büyük acıların, bu kıyımın ve bu zulmün 21’inci yüzyılda tekrar tekrar yaşanması kaçınılmaz değildir. Bugün dünyanın her yerinde yeniden bir topyekûn savaşa sürüklendiğimiz hissiyatı güçlenirken ve bu yöndeki emareler çoğalırken, kaçınılmaz olan tek şey güçlü bir savaş karşıtı hareketi örgütleme gerekliliğidir. Bu hareketin evrensel ölçekte desteklenmesi gereklidir” şeklinde konuştu.

Barış için örgütlenmenin önemi

Savaş ve soykırım tehdidinin dünyayı hiçbir zaman kendiliğinden terk etmediğini dile getiren Sevilay Çelenk, barışı örgütlemenin önemini vurguladı. Barışı örgütlemenin zorunluluğuna işaret eden Sevilay Çelenk, “Oysa maalesef savaş karşıtlığının ve savaş karşıtı örgütlenmelerin güçlenmesinin kaçınılmaz olduğunu anlatmak zor olmasa da bu karşıtlığı mücadele kanallarına yönlendirmek ve hayata geçirmek çok güç. Nitekim iki büyük emperyalist paylaşım savaşının yarattığı büyük yıkım ve bu savaşlarla eş zamanlı yaşanan soykırımlar da savaşlardan kesin biçimde kaçınma politikasını getirmedi. Büyük savaşların üzerinden elli yıl geçmeden Avrupa’da, eski Yugoslavya topraklarında yaşanan etnik savaşlar aynı korkunç savaş gündemlerinin içine ne kadar hızla düşülebileceğini de gösterdi. Aynı dönemlerde vuku bulan Ruanda Soykırımı, savaş ve soykırım tehdidinin dünyayı terk etmediğini ve hiçbir zaman kendiliğinden terk etmeyeceğini, barış için örgütlenmek ve bu konuda mütemadiyen çalışmak zorunluluğunu da büyük bir netlikle açığa çıkardı” diye ifade etti.

‘Savaşın ve çatışmaların sonu gelmiyor’

Suriye’de savaşın 13 yılı geride bıraktığını dile getiren Sevilay Çelenk, konuşmasına şu sözlerle devam etti:

“Şengal’de yaşanan ve 75. Ferman olarak anılan IŞİD’in Ezidi Soykırımı’ndan sonra ya da Rojava’da yaşanan katliamlardan sonra da savaşın ve çatışmaların sonu gelmiyor. Bundan da öte, Kürt sorununun bir çözümsüzlüğe sıkıştırılmak istendiği ve Kürtlere savaşın dayatıldığı da hem Türkiye’de hem Ortadoğu coğrafyasında yaşanan bütün çatışmalarda açıkça görülüyor. Son olarak Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaş süreci gibi İsrail ve Filistin Savaşı ve Gazze’de yaşanan korkunç katliamlar da bu çıkar mücadelesinin çapını ve ölçeğini genişletti. Bugün artık yeni bir dünya savaşının, yani üçüncü dünya savaşının mümkün olmayacağını hiç kimse tereddütsüz ifade edemeyeceği gibi, bu konuda çalışanlar, üçüncü dünya savaşının Ortadoğu’da ve Ukrayna’da süren savaşlar gibi bir vekâlet savaşı olarak çoktan başladığını da söylüyor.”

 ‘Savaş ve tecrit yayılıyor’

“Türkiye’ye daha yakından bakıldığında ise Kürt sorunuyla ilişkili olarak, genel geçer tanımlar çerçevesinde sıcak bir savaş yaşandığı, egemen söylemde kabul görmemekle birlikte, savaşın, hem doğrudan hem dolaylı etkilerine oldukça sert bir biçimde maruz kalındığı da kolaylıkla görülebilir” diyen Sevilay Çelenk, bu savaş halinin kırk yıllık süreçte kesintisiz bir hâl aldığını söyledi. Sevilay Çelenk, “Kürt sorununda -onurlu bir barış için- 2013-2015 tarihleri arasındaki barış ve çözüm sürecinde olduğu gibi tarihsel muhataplıkları dikkate alan ve muhatapların sözünü işitilir kılan bir müzakere süreci elzemdir. Bu hakikate rağmen, bugün İmralı’da, ulusal ve uluslararası mevzuata ve insan haklarına tümüyle aykırı, tam iletişimsizlik koşullarındaki bir tecrit pervasızca sürdürülüyor. Bütün cezaevlerinde ve özellikle idari gözlem kurullarının hukuk dışı uygulamalarıyla gündeme gelen hak ihlalleri bu tecritle devamlılık oluşturuyor ve tecridi tüm topluma yaygınlaştırıyor” şeklinde konuştu.

‘Irkçı saldırılar savaşın dehşet verici hakikatinin ayrılmaz bir parçasıdır’

Uluslararası toplum ve uluslararası örgütlenmelerin, Kürt sorunu etrafında Türkiye’de ve Ortadoğu’da yaşanan hak-hukuk ihlallerine karşı bir yanıt üretemediğini, güçlü bir savaş karşıtı hareketin de  gelişmesine yardımcı olmadığını belirterek “Egemen devletler, Türkiye’den Avrupa ve ABD’ye, İran’dan Rusya ve Çin’e bu topraklarda kendi çıkarlarını gerçekleştirmeyi ve korumayı her şeyin üstünde tutuyor. Bu çatışmalı süreçlerin -sıcak savaş dönemlerinin ürettiğinden farklılaşmalar gösterse de- ürettiği yapısal şiddet, ırkçılık, yoksulluk gibi toplum hayatını her yönüyle etkileyen sonuçları vardır. Emek sömürüsü alanında ise savaş hâlinin bir beka ve güvenlik sorununu gündemde tutarak her tür toplumsal itirazı, toplantı gösteri özgürlüğünü ve en başta ifade özgürlüğünü geri plana itmesi, grev gibi sendikal hak taleplerini kriminalize etmesi de aynı doğrudan etkiler kapsamındadır. Savaş ve çatışma bölgelerindeki yerlerini yitirmiş, yerinden yurdundan edilmiş nüfusun kitlesel göçü, göçün çoğu zaman ölümcül koşullarda gerçekleşmesi, göçmenler ve mültecilerin sığındıkları ülkelerde maruz kaldıkları dışlama ve ırkçı saldırılar da savaşın dehşet verici hakikatinin ayrılmaz bir parçasıdır” dedi.

Kadın ve çocukların yaşadıkları

Konuşmasında savaş döneminde kadınların yaşadıklarına vurgu yapan Sevilay Çelenk şunları söyledi:

“Kadın katli vakalarındaki olağanüstü artış bile Kürt sorununu kuşatan eril, militarist ve cinsiyetçi dilden ve pratiklerden ayrı düşünülemez. Yine çocukları hedef alan şiddet vakaları da bu doğrultuda değerlendirilmelidir. Çünkü savaşlar eril, militarist ve cinsiyetçi şiddet dilini ve pratiklerini en uç noktalara vardırır. Savaşın sona ermesiyle birlikte ne bu dil ne de şiddet pratikleri buharlaşıp gider. Şiddet gündelik hayatta yerleşik hâle gelir ve normalleşir. Savaşlarla gelen insani ve maddi yıkım, kadınların ve çocukların hayatında savaşın reel olarak yaşandığı dönemi çok aşan olumsuz ve onarılamaz sonuçlar yaratır. Kadınlar savaş dönemlerinde çok özel biçimlerde ve özel yöntemlerle mağduriyetlere maruz bırakılıyor. Savaş ve çatışmalarda, kadın bedeninin ve düşman topraklarının aynı işgal tasavvurunun konusu olduğu, bu konuda yapılan pek çok araştırma ile açığa çıkarılmıştır. Kadın bedeni fetih mantığı ile ele geçirilen, teşhir edilen ve yağmalanan toprak ya da mülkle devamlılık içinde militarist söylemde içerilir. Bunun savaşlardaki sonuçları kadınları hedef alan tecavüz, taciz ve işkencelerdir. Yalnızca bedenlerinin değil, kişisel eşyalarının ya da giysi ve iç çamaşırlarının da ele geçirilmesi, işgalci tarafından giyilmesi, aşağılayıcı pozlar eşliğinde teşhir edilmesi yaygın bir durumdur.”

‘Kadınlar savaşı gerileten aktif öznelerdir’

Kadınların barışı inşa etmede önemine değinen Sevilay Çelenk “Kadınların da gerek özel gerek toplumsal yaşamlarında bu duruma karşı ürettiği ve çoğu zaman başka yolların tüketilmesinden kaynaklı öz savunma gibi mücadele yöntemleri söz konusudur. Bu da savaş ve barış ile ilişkili üzerinde düşünülmesi gereken bir başlık oluşturur. Özel yaşamlarında bu noktaya itilen kadınlar arasında Çilem Doğan ve Nevin Yıldırım ilk akla gelen örneklerdir. Rojava’da IŞİD barbarlığına karşı savaşan kadınlar da bu anlamda IŞİD’le mücadelede kadın savunması olarak mücadelenin önemli ve öncü bir gücünü oluşturmuştur. Bu nedenle sadece savaşın mağdurları olarak değil, kadınları, mücadeleyi ve savaşı geriletmek ve barışı inşa etmek için pozisyon alan aktif özneler olarak ayırt etmek de çok önemlidir. Aynı zamanda barış inşasında kadınların aktif rol almasının önemi de savaşın yaşandığı her bağlamda yeniden vurgulanmalı ve açıklanmalıdır. Çünkü toplumsal ve ulusal siyasal mücadelelerde yer alan sosyalist ve feminist kadın meclisleri ve kadın hakları savunucuları kadar feminist teorisyenler ve akademisyenlerin de kabul ettiği temel hakikat, cinsel şiddetin ve cinsiyet eşitsizliklerinin savaş dinamikleri içine derin bir biçimde kök saldığıdır. Bu temel hakikatin bilgisini her daim canlı tutmak ve toplumsallaştırmak gerekir. Bugün yeniden savaş karşıtı perspektifleri güçlendirmek gereken bir kavşaktayız. Barış ihtiyacı yakın tarihte bugün olduğu kadar güçlü olmamıştı hiç. Barış istiyoruz. Barış istemeliyiz. Barışı inşa etmeliyiz. Bu aynı zamanda geleceği birlikte inşa etmek demektir” şeklinde konuştu.

‘2025 yılını kadınlar barış yılı yapacak’

Sevilay Çelenk son olarak sözlerine şu şekilde devam etti:

“Bu perspektif doğrultusunda DEM Parti Kadın Meclisi olarak 'Özgür ve eşit yaşamda ısrarcıyız, savaşlara karşıyız!' başlıklı kampanyamızı başlatıyoruz. Kadınların barış talebini en güçlü şekilde dile getirmek, güçlendirmek, savaşın kadınlar, çocuklar, dezavantajlı hayatlara mahkum edilmek istenen tüm kesimler üzerindeki yıkıcı etkilerini görünür kılmak ve küresel barışın tesis edilmesine katkıda bulunmak istiyoruz. Bu amaçla, uluslararası toplumla ve Türkiye’deki ilişkili tüm kesimlerle, sivil toplum alanındaki kadın, çocuk, emek, ekoloji ve LGBTİ+ örgütlenmeleriyle, yerel yönetimlerimiz ve il teşkilatlarımızla farklı alanlarda temaslar ve ağlar kurarak barışın sesini yükseltmek istiyoruz. Önümüzdeki altı aylık süreçte bu çerçevede ulusal ve uluslararası panel ve konferanslar düzenleyerek, atölye çalışmaları yaparak ve medyada savaş karşıtı metinleri ve görsel içerikleri çoğaltarak güçlü bir savaş karşıtı çaba ortaya koyacağız.

Bunun yanında, 2025 yılını barış yılı ilan etmek istiyoruz! Başta Diyarbakır ve İstanbul olmak üzere birçok ilde, 2025’te, tüm yıla yayılan atölyeler, buluşmalar, halk festivalleri, barışa ses verecek etkinlikler, üretimler planlayacağız. Bu ülkenin anti militarist sosyalist, feminist, ekolojik birikiminden Kürt halkının görkemli mücadele deneyiminden yararlanacağız ve barış yılında en güçlü biçimde 'Savaş değil barış kaçınılmazdır' diyeceğiz.  Bir yıla yayılan bu etkinlikler süresince, ülkenin her yerinden savaş karşıtı bir sesi bütün dünyaya duyuracak ve birlikte yükselteceğiz! 2025 yılını kadınlar barış yılı yapacak!"