‘Cinsel şiddet toplumu yok etmeyi amaçlayan bir savaş stratejisidir’

İnsan hakları savunucusu Samira Nasri, “Cinsel şiddet sadece bireysel bir suç değil, toplumu yok etmeyi amaçlayan bir savaş stratejisinin parçasıdır” diyerek, kadın hakları konusunda farkındalık kültürünün oluşması gerektiğini aktardı.

İHLAS HAMRUNİ

Tunus- Savaş süreçlerinde kadınlara yönelik şiddet, taciz, tecavüz, katliamlar artarken, çatışma bölgelerinde kadınların yaşadığı acılar, toplum üzerinde de ciddi etkiler yaratıyor. İnsan hakları savunucusu Samira Nasri, çatışma süreçlerinde artan cinsel şiddetin uluslararası insancıl hukukun ciddi bir ihlali olduğunu belirtti.

Çatışma ortamlarında kadınlara yönelik cinsel şiddetin arttığını kaydeden Samira Nasri, "Kadına yönelik cinsel şiddet sadece bireysel bir suç değil, toplumu yok etmeyi amaçlayan bir savaş stratejisinin parçasıdır. Bu durum kadınları hedef alıyor ve kadınlar çifte şiddete maruz kalıyor. Bu şiddet biçimi Sudanlı kadınlar üzerinde de olumsuz etkileri var. Bu sadece fiziksel etkiyle sınırlı değil, aynı zamanda kadınların haklarını etkileyen derin bir psikolojik ve sosyal etkiye de sahiptir. Cinsel şiddet, kadınları psikolojik açıdan büyük zorluklarla karşı karşıya bırakıyor” ifadelerinde bulundu.

Cinsel şiddetin toplumlar üzerindeki etkilerine değinen Samira Nasri, “Sistematik olarak şiddete maruz kalan kadınlar bunun sonucunda psikolojik sorunlar yaşamaya başlıyor. Bu durumda kadınlar sağlıklı bir aile kuramaz ve toplumu geliştiremez. Bu da ‘felçli bir toplum’ oluşmasına, toplumun istikrarlı ve normal bir hayat yaşayamayacağı anlamına gelir. Toplumlarda kalkınma ve sosyal adalet üzerinde uzun vadeli etkileri var” şeklinde konuştu.

'Kadınlar her türlü şiddete maruz kalıyor'

Filistin ve Suriye'deki duruma da değinen Samira Nasri, bu iki ülkede kadınların şiddetin çeşitli biçimlerine maruz kaldığını vurguladı. Filistin ve Suriye’de kadınların yerinden edilme, katliam, yakınlarını kaybetme, cinsel şiddet, açlık, barınma ve daha birçok konuda sorun yaşadığını aktaran Samira Nasri, “Filistinli kadınlar savaş süreçlerinde günlük yaşamda birçok zulme maruz kalırken, cinsel şiddete uğrayan Sudanlı kadınlar da birçok ihlal ile karşı karşıya kalıyor. Suriye'deki kadınlar da kendi ülkelerinden zorla yerinden edilmeyle karşı karşıya kalıyor. Suriye’deki mülteci kadınlar, cinsel şiddet dahil olmak üzere her türlü şiddete maruz bırakılıyor” sözlerine yer verdi.

Sudan, Filistin ve Suriye'deki kadınların çektiği acıların farklı bağlamlara rağmen büyük benzerlikler gösterdiğini vurgulayan Samira Nasri, sözlerini şöyle tamamladı: “Birleşmiş Milletler'in 1325 sayılı kanunu devreye konulmalı, kadınların barış ve güvenliğin korunması çabalarına eşit katılımı sağlanmalı. Ayrıca çatışma bölgelerinde kadın hakları konusunda farkındalık kültürü oluşturulmalı. Kadınları fiziksel sömürüden korumak amacıyla dijital medyada farkındalık programları düzenlenmeli."