Bir Alevi kadının tanıklığıyla: Suriye’nin sahil kesiminde uygulanan soykırım

Cihatçı HTŞ’nin Suriye’de Alevi halka uyguladığı katliam tüm dünyanın gözleri önünde yaşandı. Bu bölgede yaşayan Alevi kadın tanık olduğu katliamı anlatarak sessiz bir soykırım uygulandığını, uluslararası toplumun sadece izlediğini belirtti.

AVRİN NAVDAR

Hesekê - Cihatçı Heyet Tahrir el-Şam'ın (HTŞ) kontrolü ele geçirmesinin ardından, Suriye'de mezhepsel ve etnik ayrımcılık derinleşti. Alevi ve Dürzi toplulukları ciddi insan hakları ihlallerine maruz kalmaya başladı, katliamlar ile yüz yüze kaldı. Tüm bunlar, uluslararası toplumun sessizliği eşliğinde, hiçbir caydırıcı mekanizma olmadan gerçekleşti.

Suriye’nin sahil kesiminde yaşamış bir Alevi kadın, ajansımıza verdiği röportajda, cihatçı HTŞ'nin Alevilere yönelik gerçekleştirdiği vahşeti, bizzat tanıklık ettiği olaylar eşliğinde anlattı.

Baas’ın uyguladığı yoksulluk politikası

F.B., Baas rejimi dönemindeki yaşam koşullarının özellikle sahil bölgesinde çok kötü olduğunu, rejimin kırsal kesimleri şehirlerden bilinçli olarak izole ettiğini, eğitim ve ekonomik imkanların son derece sınırlı olduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Gençlerin geçim kaynağı yoktu. Tek çıkış yolu olarak orduya katılmak kalıyordu. Böylece ordu, rejim için hem iş hem de kontrol mekanizmasına dönüştü. Aleviler arasında bile sınıfsal ayrımcılık oluşturuldu, yoksul Aleviler baskıya uğradı.”

F. B., Baas rejiminin çöküşüyle birlikte, bölgedeki zenginlerin ülkeyi terk ettiğini, geride yalnızca yoksul ve savunmasız halkın kaldığını söyledi.

‘Umutlarımız vardı ama her şey kabusa dönüştü’

F.B., Baas rejiminin yıkılmasının ardından halkın büyük umutlar beslediğini ifade ederek, “Rejimin düşmesi bizim için bir mucizeydi. Özgürlüğün, insanca yaşamın mümkün olabileceğine inandık. Suriye halkı bir umutla bir araya gelmişti” dedi. F.B., devamında şöyle konuştu: “Ancak çok geçmeden, rejimin çökmesiyle oluşan boşluk, silahlı gruplar tarafından dolduruldu. Özellikle HTŞ sahil bölgesinde terör estirmeye başladı.”

HTŞ’nin yürüttüğü katliamlar

“Silah ve mühimmat arama bahanesiyle yapılan baskınlarda, bölgeler gece ansızın sarıldı” diyen F.B. sözlerini şöyle sürdürdü: “HTŞ sivillerin evlerine baskınlar düzenledi, ateş açtı, ağır silahlar kullandı. Kapılarımız çalındığında bize ilk sordukları soru ‘Sen kimsin?’, yani ‘Hangi mezheptensin?’ oluyordu. Alevi olduğumuzu anladıklarında aşağılayıcı hakaretler ediyorlardı. ‘Yere yat’  gibi emirler vererek insan onurunu ayaklar altına alıyorlardı.

Emirlere karşı gelenler ya öldürüldü ya da ailelerine katliam uygulandı. Örneğin Datuour ve Sanubar bölgelerinde cesetler 3-4 gün boyunca yerden alınamadı. Çünkü çeteler, yakınlarını almak isteyen sivilleri ölümle tehdit etti.”

F.B.’ye göre, yaşananlar kesinlikle doğrudan bir etnik temizlik kampanyasıydı.

Cihatçı HTŞ’nin sistematik bir şekilde mezhepsel nefreti körüklediğini söyleyen F.B., şöyle devam etti:
“Sürekli ‘Siz kâfirsiniz, Nusayrisiniz’ gibi hakaretlerle aşağılandık. Özellikle Ramazan ayında, iftardan sonra baskınlar yapılacağı sokaklarda duyuruluyordu. ‘İşimize iftardan sonra devam edeceğiz’ diyorlardı. O iş; öldürmek, yağmalamak ve kadın kaçırmaktı.”

‘Kadınlar kaçırılıyor zorla video çekiliyor’

Kaçırılan Alevi kadınlara yönelik tehditlerle video çektirildiğini söyleyen F.B., şöyle konuştu:
“Kadınlara ya ölümle ya da çocuklarının kaçırılmasıyla tehdit ediliyor. Bu videolarda ‘falan erkekle kaçtı’ gibi sahte senaryolar sunuluyor. Gerçekler ise gizleniyor.”

Cihatçı HTŞ’nin kadınlara özellikle Alevi kadınlara yönelik yaklaşımı için “son derece aşağılayıcı” diyen F.B., “Kadınlara din dışı, itibarsız ve ‘savaş ganimeti’ gözüyle bakılıyor. Evden çıkmaları dahi yasak. Bu zihinsel ve sosyal baskılar, kadını hem düşünsel hem de maddi olarak çökertiyor” diye belirtti.

F.B., sahil bölgelerinde çıkan orman yangınlarının rastlantı olmadığını vurgulayarak şunları dile getirdi:
“Özellikle Kardaha ve Fakura bölgelerinde orman yangınları halkı evinden etti. Bizim de maddi zararımız oldu. Ne maddi ne manevi tazminat verildi. Evler yeniden yapılamadı. Yangınların söndürülmesindeki gecikme ise bu felaketin kasıtlı olduğunu düşündürüyor.”

‘Uluslararası toplum sessiz’

F.B., uluslararası topluma başta umutla baktıklarını ancak daha sonra hiçbir somut müdahale yapılmadığını, suçların örtbas edildiğini söyleyerek, “Tüm delillere rağmen, uluslararası toplum sanki hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Olaylar karmaşıklaştıkça bu dosya tamamen kapandı” şeklinde değerlendirme yaptı.

Uluslararası kurumlara seslenen F. B., cihatçı HTŞ ve ona bağlı güçlerin işlediği suçların “bir halkı yok etmeye yönelik sistematik bir soykırım” olduğunu belirterek, insan hakları kuruluşlarını göreve çağırdı.

‘Suriye tüm halklarıyla birlikte yaşamalı’

F.B., tüm halkların eşit şekilde özgürce yaşayabildiği demokratik bir Suriye çağrısı yaparak,
“Kimsenin kimseye vesayet uygulamasını istemiyoruz. Halklar bir arada, barış içinde yaşamalı. Suriye’nin gücü halklarının çeşitliliğinde” dedi.

F.B., cihadist HTŞ'nin zihniyetinin Suriye’yi istikrara ulaştıramayacağına dikkat çekerek, “Geçici hükümetin şu anki politikaları Suriye’yi büyük bir yıkıma sürüklüyor” diye belirtti.