İşkence ve cinsel saldırı olarak çıplak arama
İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, son günlerde sıklıkla tartışılan çıplak arama uygulaması ile ilgili “Yaşananlar Türkiye’de şu an detaylı arama olarak mevzuatta bulunan çıplak aramanın bir işkence yöntemi olarak uygulandığını söylüyor” dedi.

SERPİL SAVUMLU
Haber Merkezi- İşkence, genel olarak fiziksel ya da ruhsal intikam, cezalandırma, bilgi alma, göz korkutma ya da caydırma amaçlı bilinçli bir şekilde insanlara acı çektirme amaçlı gerçekleştirilen tüm faaliyetler olarak tanımlanıyor. Türkiye’de işkence olgusu her iktidarın muhaliflerine karşı geliştirdiği bir yöntem olarak her dönemin konusu.
‘İşkenceye sıfır tolerans’ sloganıyla iktidara gelen AKP’nin karnesi de başından bu yana insan hakları örgütlerinin raporlarına göre bu pratiklerle dolu. Türkiye İnsan Hakları Vakfı, 2024 yılı verilerine göre; Türkiye’de işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla toplam 692 kişi ve yakını başvuruda bulundu.
En az 4 bin 368 kişi işkence başvurusunda bulundu
Son günlerde yaşanan şiddet olaylarının nasıl arttığı konuşulurken, hak savunucuları bir yıl önce de gelen başvurulardan giderek artan verilere dikkat çekiyorlardı. Kolluk güçlerinin barışçıl toplantı ve gösterilere müdahalesi sırasında, sokak ve açık alanlarda ya da ev ve iş yeri gibi mekânlarda, yani resmi olmayan gözaltı yerlerinde ve gözaltı dışındaki ortamlarda yaşanan işkence ve diğer kötü muamele uygulamaları 2024 yılında da tüm yoğunluğu ile devam etti. İnsan Hakları Derneği (İHD) Dokümantasyon Birimi’nin verilerine göre; 2024 yılının ilk 11 ayında kolluk güçlerinin toplanma ve gösteri özgürlüğü kapsamında yapılan barışçıl eylem ve etkinliklere müdahalesi sonucu en az 4 bin 368 kişi işkence ve diğer kötü muamele niteliğindeki uygulamalar ile gözaltına alındı. Başvuruların önemli bir bölümünü gözaltı merkezlerinde ya da cezaevlerinde yaşanan çıplak arama uygulaması oluşturdu.
Her zaman inkar edildi
Türkiye’de 19 Mart’ta gelişen eylemler ve sonrasında evlere yapılan baskınlar ya da protesto gösterilerinde gözaltına alınanlara çıplak arama yapılması uygulamanın daha fazla konuşulmasına ve tepki gösterilmesine neden oldu. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Ülkemizde kesinlikle ‘çıplak arama’ gibi bir durum söz konusu değildir, olamaz" dedi ve hemen ardından bu konuda yapılan haberlerin erişiminin engellendiği görüldü. Adalet Bakanı’nın açıklaması bu yönde olsa da daha önce Meclis’te defalarca bu konuda soru önergeleri verildi, konuşmalar yapıldı. Üstelik sadece bu da değil zaman zaman inkar edilen çıplak arama uygulaması kimi AKP’li vekiller tarafından da kabul edildi. "Çıplak arama olduğuna asla inanmıyorum" ifadelerini kullanan AKP’li Özlem Zengin bu konuşmasının ardından bir sonraki açıklamasında, "Gelmiş geçmiş 60 yıldır belki bu arama var. Avrupa'da, ABD'de, İsrail'de var" ifadelerini kullandı.
Keyfi bir şekilde uygulanıyor
Evet dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de çıplak arama uygulaması yapılıyor. Aslında inkar edilen uygulamayı da mevzuata sokan bu iktidar. Örneğin; mevzuatta, “Hükümlünün üzerinde, kuruma sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin varlığı halinde ve kurum en üst amirinin gerekli görmesi hâlinde, çıplak olarak veya beden çukurlarında arama yapılabilir” deniliyor. Uygulama tüm mahpuslar için tarif ediliyor. “Makul şüphe ve ciddi emare” şartı öngörülmüşse de uygulama keyfi bir şekilde gerçekleştiriliyor. Bugün çıplak arama gözaltı merkezleri ve cezaevlerinde kadın erkek herkese uygulanıyor. Kişilerin üzerleri çıkarılıyor, kimi zaman vücut çukurları elle kontrol ediliyor, kişilerden ıkınmaları isteniyor. Kişileri sindirmeye, kişiliksizleştirmeye, korku ve yıldırmaya yönelik olan bu uygulama baskı aracı olarak kullanılıyor. Çıplak arama uygulaması bir işkence yöntemi olarak tanımlanırken, aynı zamanda cinsel şiddetin de bir biçimi şeklinde tarif ediliyor.
‘Kötü muamele kılıfı’
İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri ile son zamanlarda sıklıkla karşımıza çıkan çıplak arama uygulaması hakkında konuştuk.
İşkencenin tanımı konusunda uluslararası sözleşmeler olduğunu ve yine iç hukukta buna yönelik çerçevenin çizildiğini belirten Gülseren Yoleri, “Tanımlar üzerinden değerlendirirsek işkence kişilere fiziksel ve psikolojik olarak acı ve eziyet veren kişilerin korkutulması, kişilerden bilgi alınmaya çalışılması, cezalandırmak amacıyla kamu görevlileri tarafından gerçekleştirilen eylemler olarak nitelendiriliyor” dedi. İşkence ve kötü muamele arasında bir sınır çizildiğini belirten Gülseren Yoleri, bu sınırla aslında Türkiye’de kötü muamele üzerinden davlar açıldığını bununda ülkede ‘işkence yok’ gibi bir algı yaratıldığını ifade etti.
İşkencenin sistematik olarak süreklilik arz ettiğini kaydeden Gülseren Yoleri, “Sistematik olarak uygulanan fiziksel ya da psikolojik baskı ya da eziyet yöntemlerini içeriyor. İşkence mutlak yasak hem uluslararası alanda hem de iç hukukta. Ve nitekim Türkiye’de ceza hukukunda yapılan düzenlemeyle 2004 yılında işkence insanlığa karşı suç başlığı altında tanımlandı ve işkence suçlarında zaman aşımı savunması söz konusu olamıyor artık. Üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin işkence suçunun cezalandırılması gerektiği iç hukukumuzda var. Ama uygulamada işkence görenlerin şikayetleri üzerinden failler hakkında açılmış dava sayısının sınırlı olduğunu görüyoruz. Artık hiç kaçar yolu kalmadığında olaylarda zaman zaman bu madde üzerinden yani işkenceden bir dava açılabiliyor ama esas olarak kötü muamele ya da muamelenin gerekli sınırlar içinde kaldığı gibi ‘şiddet var ama o şiddet zorunlu sınırlar içinde kalmıştır’ gibi birtakım tespitlerle bu davaların açılmadığını görüyoruz” şeklinde konuştu.
‘Sistematik bir uygulama’
İşkence iddialarıyla ilgili orantılı bir yargı pratiğinin olmadığına özellikle dikkati çeken Gülseren Yoleri, çıplak arama ile ilgili de bunları söyledi:
“Çıplak arama meselesi aslında mevzuatta hiç yokken de uygulamada vardı. Her şeyden önce iddia edilen Türkiye’de çokça tartışılan İnsan Hakları Derneği gibi pek çok derneğe de yapılan başvurular üzerinden tartıştığımızda çıplak aramanın işkence yasağını ihlal eder şekilde karşımıza çıktığını görüyoruz. Anayasadaki, uluslararası sözleşmelerdeki, işkence yasağı ya da kişilerin özel hayatına, mahremiyetine saygı gibi pek çok hakkında ihlal edilerek gerçekleştirildiği bir uygulama olarak, sistematik bir uygulama olarak üstüne üstlük karşımıza çıktığını görüyoruz.”
‘Sıklıkla başvuruluyor’
2020 yılında oluşan tepkilerle çıplak aramanın mevzuata ‘detaylı arama’ olarak konulduğunu aktaran Gülseren Yoleri, uygulamanın aynı şekilde devam ettirildiğini anlattı ve “Mevzuatta tanımın olması dolayısıyla bu kamu görevlilerinin gerek gözaltı merkezlerinde gerek hapishanelerde bu uygulamaya sıklıkla başvurmasının önünü açıyor. Çünkü tanımın kendisi muğlak” dedi. Gülseren Yoleri yetkililerin, ‘Biz mevzuata uygun davrandık’ açıklamalarıyla karşı karşıya kalındığını belirtti.
‘Bu bir işkence’
Uygulamanın olması için bir zorunluluk tarifinin yapılması gerektiğini ifade eden Gülseren Yoleri, 2024 yılı Marmara Bölgesi Hapishaneleri raporuna göre; 280 başvurucunun tam 124’ünün çıplak arama şikayeti ile başvurduğunu anlattı. Cezaevlerinde kişilerin görüşçüleri ile temas içinde olmadığı hallerde bile aramanın dayatıldığını anlatan Gülseren Yoleri, durumun izahtan yoksun olduğunu dile getirdi. Gülseren Yoleri şunları söyledi:
“Yaptığımız pek çok görüşmede elde ettiğimiz veriler bize şunu söylüyor: Türkiye’de şu an detaylı arama olarak mevzuatta bulunan çıplak aramanın bir işkence yöntemi olarak uygulandığını. Dolayısıyla bu bir işkence yöntemi. Türkiye’deki zihniyeti bu uygulama pratiği bakımından değerlendirdiğimiz zaman bunu böyle söylüyoruz. Bu bir işkence yöntemi aslında kişilerin onurunu kırıp, kişileri küçülterek onlara psikolojik baskı uygulamak o kişilerin kişiliklerinin yanında düşüncelerini yürütmelerini onun için mücadele etmelerini engellemek için uygulanan bir yöntemdir.”
‘Bu aynı zamanda bir cinsel şiddet’
Çıplak aramanın aynı zamanda bir cinsel şiddet olduğuna işaret eden Gülseren Yoleri, “Çok net olarak şunu söyleyebilirim. Tartıştığımız yasal düzenlemede dahi bir gerekçe yazılmış. Bu geniş tanımı tartışıyoruz o başka bir şey ama siz gerekçesiz bir durumdayken kişiye çıplak aramayı dayatıyorsanız burada bir işkence var. Aynı zamanda bir cinsel şiddet ve cinsel işkenceden de söz ediyoruz. Burada illa kişinin vücuduna dokunulması da gerekmiyor” dedi. Kişilerin illaki vücuduna dokunulmasının gerekmediğini izlenmesinin de bu suç kapsamında olduğunu ifade eden Gülseren Yoleri, insanlardan diz çökmeleri ve ıkınmalarının istendiğini bu durumun aynı cinsten kişiler tarafından yapılsa bile suç olduğunu normal kabul edilemeyeceğini belirtti.
‘Failler saklanıyor’
“Uygulamaya ne denilirse denilsin bunun Türkiye’de işkence olduğunun altını ısrarla çizmek durumundayız” şeklinde konuşan Gülseren Yoleri, mesele delil elde etmek ise delilin de kameralar ile belgelenmesi gerektiğini ve bunun da bir usulünün olduğunu, uygulamanın çoğunlukla kamerasız ortamlarda gerçekleştirildiğini ve bunun faillerin saklanması anlamına geldiğini anlattı.
‘Tepkiler kıymetli’
Gülseren Yoleri, derneklerinin bu konuda çok fazla çalışma yaptığını ve verilen mücadeleler sonunda ‘çıplak arama’ tabirinin yasadan çıktığını ancak farklı isimlerle devam ettiğini belirtti. Verilen tepkilerin oldukça kıymetli olduğuna vurgu yapan Gülseren Yoleri, son olarak, “Bu düzenlemenin çerçevesinin daha belirgin bir şekilde ortaya konması insan hakları ve mahpus haklarına uygun şekilde bu düzenlemelerin yeniden dizayn edilmesi önemli ve hiçbir koşulda işkence ya da cinsel saldırıya işaret eden ya da buna izin veren uygulamanın söz konusu olmayacağı şekilde düzenlemeye ya da bir zihniyet dönüşümüne bir pratiğe ihtiyaç var” dedi.