İran’daki yurtlar katı kurallarla kadınların özgürlüğünü sınırlıyor

İran’da devlet yurtları ve kiralık evlerdeki sıkı denetimler, genç kadınların yaşamını gözetim altında tutuyor. Yüksek yurt ücretleri ve toplumsal baskılar, konutu sığınak yerine ataerkil denetim ve ekonomik sömürü aracına dönüştürüyor.

ŞİLAN SAQİZÎ

Haber Merkezi – Kadınlar için barınma bir hak olmaktan çok, toplumsal kontrol ve disiplin aracına dönüşmektedir. Devlet yurtlarında uygulanan katı güvenlik politikaları ve birçok mahallede bekar kadınlara yönelik barınma baskıları, kadınların bedenlerinin ve yaşamlarının sürekli gözetim altında tutulduğunu göstermektedir. Bu durum, ataerkil düzen, dini politikalar ve neoliberal konut ekonomisinin birleşimiyle ortaya çıkan yapısal bir sorundur.

Yurtlar disiplin alanlarına dönüştü

İran’daki kız öğrenci yurtları çoğu zaman güvenli mekanlar olmaktan ziyade, katı kurallar ve sürekli gözetimle kadınların davranışları üzerinde kontrol kuran disipliner alanlardır. Yurtta ya da tek başına yaşamak, doğal bir vatandaşlık hakkı olarak görülmemekte, güvenlik ve ahlak temelinde bir sorun olarak değerlendirilmektedir. Arazi spekülasyonu, destekleyici politikaların yokluğu ve etkisiz devlet programları, öğrenciler, çalışan kadınlar ve göçmen kadınlar başta olmak üzere bekar kadınları ağır biçimde etkilemektedir. Ev kiralamada yaşanan ayrımcılık, toplumsal aşağılanma ve güvenlik kaygıları, kadınların fiilen ev sahibi olma hakkından mahrum bırakılmasına yol açmaktadır.

Hükümet, yalnızca etkisiz kalmakla sınırlı kalmayıp, birçok durumda ayrımcı politikalar uygulayarak veya sessiz kalarak toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin sürdürülmesine katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle kadınlar için konut hakkı, yalnızca bir refah meselesi değil, siyasal bir hak olarak görülmelidir.



         


        
        

Yurtlar aynı zamanda ekonomik sömürü merkezleri

Konutun politik ekonomisi bağlamında yurtlar, artık geçici barınma alanları olmaktan çıkarak kar odaklı gayrimenkul ve belediye hizmetleri pazarının bir parçası haline gelmiştir. Özellikle kız öğrenci yurtları, gözetim ve kontrol yoluyla siyasi-ahlaki disiplin ile yüksek yatak ücretleri aracılığıyla ekonomik sömürü mekanizması işlevi görmektedir. Metalaştırılmış yurt sistemi, alt sınıflardan veya marjinal bölgelerden gelen öğrencilere kaliteli hizmet sunmadan yüksek maliyet dayatmakta, mekansal ve sınıfsal eşitsizliği yeniden üretmektedir. Bu süreçte kadın öğrenciler, gözetim ve kısıtlamalarla dolu mekanlar için yüksek ücret öderken, bağımsız konutlara erişimleri neredeyse engellenmektedir.

İran’daki kız öğrenci yurtları, genç kadınların bedenlerini ve zihinlerini güvenlik, ahlaki ve ekonomik çerçeveler içine hapseden disipliner-ideolojik kurumlardır. Yetersiz hijyen, kalitesiz yemek, aşırı kalabalık ve kontrolcü mimari, kurumların kadınların günlük yaşamına kayıtsızlığını göstermektedir. Personelin tutumları, katı hareket kuralları ve sosyal ilişkiler üzerindeki kontrol, kadın bedeni üzerindeki erkek ve devlet merkezli tahakkümün yeniden üretildiği mekanizmaları oluşturmaktadır.

Kültürel açıdan, İran sineması kız yurtlarını çoğunlukla rekabet, sapkınlık ve karmaşa dolu korkutucu alanlar olarak tasvir etmiş, kontrol ve kaygı mekanları olarak sunmuştur. Fahiş kiralar, verimsiz hizmetler ve yaşam alanlarının metalaştırılması, neoliberal yükseköğretim sisteminde kadın bedeninin politik ekonomisinin bir parçasıdır. Yurttaki kadın bedeni yalnızca kontrol edilmekle kalmaz, protesto etme veya yapıyı değiştirme hakkı olmaksızın bir gelir kaynağı haline gelir.

Evlerde kalmak isteyen kadınlar dini ve sosyal baskı altındalar

İran’ın sosyo-politik sisteminde, genç kadınlar için konutlar bağımsız bir yaşam alanı değil, ataerkil düzenin denetim ve yeniden üretim alanıdır. Bu kontrol, kadın yurtları ve kentsel mahallelerdeki bağımsız yaşamlar üzerinden sağlanmaktadır. Kız yurtlarında zorunlu sessizlik hakimdir, katı düzenlemeler, sokağa çıkma yasakları ve yoğun gözetim, öğrencileri protesto etme veya pazarlık yapma imkanından yoksun bırakmaktadır.

Bağımsız ev tercih eden kadınlar ise ek kültürel, dini ve sosyal baskılarla karşılaşmaktadır. Komşuların bakışları, ev sahiplerinin müdahalesi, sokak tacizi ve dolaylı tehditler, kadınları evlerinde dahi savunmasız bırakmaktadır. Bu ortamda bağımsız yaşam bir hak değil, yanlış bir davranış olarak görülmektedir. Her iki durumda da konut, bir hak olmaktan çıkarak tahakküm aracına dönüşmektedir, kadınlar hem güvenliklerini hem de seslerini kaybetmektedir.