İktidarın ‘Aile yılı’na kadınlar ‘Özgürlük yılı’ ile yanıt verecek- ANALİZ

2025 yılını ‘Aile yılı’ ilan eden AKP iktidarı kadınlara dört duvarla örülü şiddet dolu bir yaşamı reva görse de kadınlar; kendi yaşamları, bedenleri ve çocuklarının geleceği için tüm kalıpları ve yasakları reddetmekte kararlı.

SARYA DENİZ

Haber Merkezi- Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan iktidara geldiği günden bu yana Türkiye halklarına neredeyse sayısız ‘müjde’ verdi. Bu ‘müjdelerin’ çoğu da kadınlar içindi. Aya yolculuktan doğal gaz çıkarılmasına kadınlara istihdamdan doğum teşviğine birçok başlıkta ‘müjdelerden bir demet’ yapmak mümkün. En son müjdelenen ‘Aile yılı’ ise yine kadınlar aleyhine kimi düzenlemeler yapılacağının ilanı.

Geçtiğimiz yıllarda AKP iktidarı her yılı isimlendirerek Resmi Gazete’de yayınladı. ‘Mevlana yılı, Patara yılı, Yunus Emre yılı’ derken geçen yıl ‘Emekliler yılı’ olarak kapatıldı. İktidar son iki dönemde yılları isimlendirirken toplumsal kesimlere yöneliyor. Emeklilerden sonra 2025, ‘Aile yılı’ olarak belirlendi. Tanıtım toplantısında ‘Aile yılı’ ile ilgili açıklamalar yapıldı. Toplantıda anne, baba ve üç çocuktan oluşan bir aileyi temsil eden logo da yayımlandı. Evlenme oranlarındaki azalmanın önlenmesi ve nüfus artış hızında ilerleme sağlanması hedefi öne çıkarken; anne, baba ve üç çocuktan oluşan bir aile planlamasının yapıldığı anlaşılıyor.

3 çocuklu aile

Aile yılı kapsamında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu, üniversiteler ve ilgili kuruluşlardan oluşturulan Nüfus Politikaları Yüksek Kurulu da ilk toplantısını gerçekleştirdi. İlk toplantının ardından yapılan açıklamalar da dikkat çekiciydi. Kurulun sağlıklı bir nüfus yapısı için stratejiler geliştireceği belirtilerek, doğurganlık oranlarını ve nüfus yenileme seviyesini sürdürülebilir kılmak amacıyla eylem planları ve yol haritaları oluşturulacağı ifade edildi. Aile kurmayı teşvik etmek için çiftlere maddi destekler, evlilik danışmanlığı, ilk evini alanlara sosyal konut programları, doğum izinlerinin artırılması, doğum yardımları ile esnek ve uzaktan çalışma gibi birçok konunun kurulda ele alınacağı açıklandı. Kadınların hem ev hayatını hem iş hayatını aynı anda sağlıklı biçimde sürdürmeleri ve ikisi arasında bir tercihe zorlanmamaları için yeni çalışma modelleri geliştirileceği belirtildi. Burada da kadınları toplumsal yaşamdan uzaklaştıran formüller tercih edildi. Kısa ve özce kadını eve kapatan, erken yaşta evlenmelerini isteyen, en az 3 çocuk doğurmalarını buyuran, tüm bunlar olurken onlardan ev ve bakımın yanı sıra iş yaşamı planlamalarına da dahil olmalarını bekleyen bir düzen kurulmaya çalışılıyor.

Kadınlar aile içinde katlediliyor

‘Aile’ kavramının her şeyden, tüm tanımlama ve ‘kutsallardan’ üstün tutulan bu süreçte kadın bu yaşamın neresinde? İktidar kadınlara bir ‘yaşam’ yolu çizerken nasıl bir rol izliyor? Kadınların ne istediğinin nasıl istediğinin bir önemi var mı? Türkiye’de bakanlıklar kadın katliamlarıyla birlikte uzun yıllardır veri açıklamıyor. Kadın kurumları ve hak örgütlerinin sadece basında çıkan haberlerden derlediği verilere göre; Türkiye’de 2024 yılında en az 394 kadın katledildi, 259 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Kadın katliamlarının geçen 14 yılda azaldığı tek yıl İstanbul Sözleşmesi’ne imza atıldığı yıl olarak ifade ediliyor. Kadınların korunmaması, kadın politikalarındaki yetersizlik, gerici düşmanca söylemler ve yargıda verilen kararlar şiddet ve katliamların artış sebebi olarak gösteriliyor.

Ailenin bu denli korunduğu bir toplumda kadınlar güvenli alanlar olarak tarif edilen evlerinde katlediliyor. Failler evli oldukları erkek, baba, oğul veya bir akraba olarak kayıt altına alınıyor. Kadın katliamları en çok aile içinde yaşanıyor. Üstelik şiddet sadece kadınları değil çocukları da hedef alıyor. 2024 yılında 19 kız çocuğu babaları tarafından katledildi. Bu çocuklardan 9’u anneleriyle birlikte yaşamdan koparıldı.

Çocuklar doğum yapıyor

Aile yılının temel noktalarından biri ülkede evlenmenin hızlanması, evlenme oranlarının yükseltilmesi aynı zamanda boşanmaların da önüne geçilmeye çalışılması. Ülkede bir yandan da bu söylemler ve uygulamalarla erken yaşta evliliklerin önü açılıyor. 2024 yılının 11 ayında 209 çocuk erkekler tarafından çeşitli biçimlerde cinsel şiddete maruz bırakıldı. TÜİK verilerine göre; 15- 17 yaş grubunda 6 bin 505, 15 yaş altında 130 çocuk doğum yaptı. Bu tespit edilen çocukların tecavüze maruz kaldıkları anlamına geliyor. Türk Adalet Bakanlığı verileri Türkiye genelinde çocuklara yönelik işlenen suçlarda açılan soruşturma sayısının 2023'te sekiz yıl öncesine göre iki katına çıktığını gösteriyor. En son Zonguldak’ta 14 yaşında bir çocuğun tecavüze maruz kaldığı ve doğum yaptığı basına yansıdı. Bakanlık açıklamasında tecavüzü doğrularken kız çocuğunun ve bebeğin korumaya alındığını, failin ise tutuklandığını bildirdi. 2024’ün son günlerinde de Ceyhan hastanesinde bir çocuk tuvalette ne yaşadığını bilmeden bir bebek dünyaya getirdi.

Çocuklar üzerindeki sınırsız sömürü

İktidarın bir hedefi de kadınların dünyaya daha çok işçi getirmeleri. Bunu yaparken aynı zamanda annelerinin de bu düzende korumasız güvencesiz çalışmalarının düzeninin sağlanması gerekiyor. Ülkedeki çocuk işçi sayısının her geçen gün artıyor olması bu hedefin kanıtı nitelikte. TÜİK rakamlarına göre; çocuk işçiliği oranı yüzde 22.1. Bu oranın içinde kayıt dışı çalışan ve MESEM'li 2 milyona yakın çocuğu da eklemek gerekiyor. Türkiye’de 2024 yılında 71 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Çocuklar üzerindeki sınırsız sömürü her geçen gün artarak devam ediyor. İktidar her biri yoksulluğun içinde doğan çocukları kendi çarkları arasında daha da sıkıştırmak için adımlar atıyor.  

Kız çocukları ağır bedeller ödüyor

Çocukları çalışmaya zorlayan iktidar onları açlık ve yoksullukla baş başa bırakıyor. İnsanlar yoksulluk ve açlık sınırı altında yaşamaya mahkum ediliyor. Üstelik ülkede her geçen gün tablo daha da ağırlaşıyor. Çocukların eğitimlerine devam edemediği özellikle kız çocuklarının bu ağır yoksulluğun bedelini en ağır şekliyle yaşadığı bir dönemde sokak ortasında açlıktan bayılanlar, pazarlardan elleri boş dönenler, evde bir tas çorba kaynatabilmek için isyan edenler haber bültenlerine yansıyor. Antalya’da evleri yanan bir çocuğun “Bizi hastaneye götürmeyin annemin parası yok” sözleri yaşananların en somut örneği ve özeti olarak karşımızda duruyor.

Aile yılında program sonlandı

2025 yılı hayalini aileden yana kuran iktidar bu resim karşısında kendince çözümü sosyal yardımlardan, evlilik ve çocuk ödeneklerinden söz ederek gösterme çabasında. İnsanları yardımlarına mahkum etmeye çalışan iktidar, görünen o ki bunu da bir tehdit olarak kullanacak. Bir yandan yılın adı konulurken bir yandan da Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca “Aile Destek Programı” altında yapılan ödemelerin Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in talimatıyla sonlandırılmasını da unutmamak gerek. Çok kısa bir süre önce programın sonlandırılması ‘Aile yılı’ meselesinde AKP’nin ne kadar samimi olduğunun da bir başka göstergesi. Bir yandan da birçok ailenin bağımlı yaşadığı sosyal yardımların kısıtlanması yoksul aileler açısından hayatta kalmayı oldukça zorlaştıracak bir adım.

Kadınlar ve yeni kölelik sistemi

Birbiri ardına düzenleme yapan yardımları önce gösteren sonra geri çeken iktidar, kadınları istediği gibi şekillendirmek derdinde. Kadını eve hapseden politikaları en ‘modern’ haliyle yaşama geçirilmeye çalışılırken bu yıl en önemli projelerden biri kadınların istihdama katılması. Peki ama nasıl? DİSK Genel-İş’in 2024 Kadın Emeği Raporu’na göre; her 10 kadından sadece 3’ü çalışma hayatında. Türkiye’de kadın işsizliği, AB ve OECD ülkelerinin 2 katından fazla. Kadınların yüzde 30,8’i kayıt dışı çalıştırılıyor. Kadınlar ve çalışma yaşamı yan yana geldiğinde söylemler ‘annelik kariyerinden’ yana gelişiyor. Uzunca bir süredir kadın istihdamı “aile ile uyumlu iş yaşamı” şeklinde tanımlanırken bunun adımları da çeşitli biçimlerde ufak ufak atıldı. Güvencesiz, kayıt dışı, sendikasız, sigortasız, düşük ücretle, esnek çalışma anlamına gelen bu sistemde parça başı evden çalışma kadınlar için köleliğin dört duvar arasındaki yeni biçimi. AKP iktidarı program adı altında uygulamalarıyla her yerden kendine bağlı yeni kölelik sistemini resmileştiriyor.

Kürt kadınların yaşadıkları

Tüm bu tablo içinde Kürdistan’da kadınların yaşadıklarına özel olarak bakmak gerekiyor. Derin yoksulluğun en çarpıcı şekliyle yaşandığı bu kentlerde kadınlar, eğitimden sağlığa en temel ihtiyaçlarına ulaşmada sadece güçlük çekmiyor; erişemiyor. Örneğin Star Kadın Derneği, 2024 yılı “DE-RİN İnsan Hakları Sorunu Olarak Yoksulluk, Van’da Kürt Kadın Yoksulluğunun İzlenmesi” raporuna göre kadınlar eşitsizliğin en çarpıcı yüzüyle yüz yüze. Üstelik kimliklerinden dolayı da ayrımcılığa maruz kalıyorlar.  Doğum yapmak için hastaneye giden kadınların doktor olmadığı için yaşamlarını yitirmesi ‘devletin’ Kürt kadınlara reva gördüğü yaşamın sadece bir örneği. Özel savaş politikalarının hakim olduğu Kürt kentlerinde failler devletin korumasında. İktidarın ‘kutsal aile’ kavramında Kürtlerin, kadınların, yaşlıların ve çocukların yeri onun sınırlarının çizdiği kadar. O sınırları ‘aşan’ katliam, göz altı, tutuklamalarla yüz yüze kalıyor.

Kadınlar mücadeleden vazgeçmiyor

AKP-MHP iktidarının yıllardır kadınlar için çizdiği yolu reddeden kadınlar, bugün kendi yaşamları için mücadele ediyor. Tüm çağrılara rağmen örneğin kadınlar ‘en az 3 çocuk’ söylemlerine kulak asmıyor. Hakları için kadınlar alanlardan ayrılmıyor. Söz sahibi olmak isteyen kadınlar, evlerindeki dört duvarları kırarak, siyasetteki yerini alıyor. Afganistan’da pencereleri yasaklayan, İran’da kadınları sokaklardan koparan bugün Suriye’de kadınlara yasaklar getirenlerle aynı pencereden bakan iktidar, kadınları yaşamdan uzak tutmak için elinden geleni yapıyor. Kadınlar kendi yaşamları, bedenleri ve çocuklarının geleceği için tüm kalıpları ve yasakları reddetmekte kararlı.