Êzidîler, fermanlar ve direniş
74 fermanla yok edilmek istenen bir inancı ayakta tutmak için küllerinden doğan Êzidîler, fermanların karanlığına karşı kendi aydınlığını yaratmıştır.

Haber Merkezi- Her inancın kendine özgü bir felsefi yönü vardır. Anlamını bulmuş her inanç, toplumsal bir yapı içinde yaşar ve gelişir. Toplumun inanç olarak sahiplendiği ideoloji ya da yaşam felsefesi, zamanın akışı içinde ritüeller aracılığıyla canlı tutulmaya çalışılır. Êzdalık inancı da kendi toplumsallığını koruyabilmek için evrenin oluşumuyla başlayan ve zamanın döngüsünü anlatan inançsal ritüellerle varlığını sürdürmeye çalışır.
Êzdalık inancının en dinamik yanı, evrendeki her oluşumu bir bayram coşkusuyla karşılamasıdır. Bu inanç, evrenin tüm oluşum aşamalarını bayram olarak kutlar ve kutsar. Bu nedenle Êzdalık’ta çok sayıda bayram vardır.
Êzidîlere göre, zaman döngüsü Nisan ayında başlar. Dünya’nın yaratılışının bu aya denk geldiğine inanılır. Bu da Nisan’ı yeni yılın başlangıcı kılar. Êzdalık inancına göre Dünya, ilk oluşum evresini yedi günde tamamlamıştır. Önce doğa canlanır, ardından hayvanların hücreleri hayat bulur ve en sonunda insanlar yeryüzüyle buluşur. Evrende var olan enerjinin maddeye dönüşmesi, maddenin form kazanarak Dünya’nın oluşması ve canlı yaşamın ortaya çıkması Êzdalık inancına göre kutsal ve büyük bir mucizedir. Dünya’nın oluşumundaki uyum ve denge olağanüstü olarak kabul edilir ve bu olağanüstülük bayramlarla kutlanır.
Êzidîler, evrenin büyük bir patlamayla oluştuğuna inanırlar. Atomun en küçük zerresine dahi inanç beslenir. Pek çok bilge ve yaşlı Êzidî, atomun en küçük parçasını “Zır” olarak adlandırır; yani zerre. Zerre kadar küçük olan her şey zırdır.
“Çarşame sere sale” bayramlarında yumurtaları birbirine vururlar. Dünya’nın da bir patlamayla çatladığına ve yerkürenin bu şekilde açığa çıktığına inanılır. Yumurtanın kalın ve sert kabuğu kırıldığında, ince bir zar ortaya çıkar. Êzidîler, bu zara “Azon”der; bu da ozon tabakasına karşılık gelir. Bu benzetmeyle Dünya’nın yaratılışı, yumurtayla simgeleştirilir. Felsefi olarak da bu şekilde anlamlandırılır.
Êzidîler der ki: “Dünya’nın oluşum hakikatini çok uzakta arama; dünya sana çok yakın. Bu hakikati anlaman için bir yumurtayı anlaman yeterlidir.”
Zıtların birliği ve hakikatin temeli
Êzdalık inancına göre, Dünya zıtların birliğinden meydana gelmiştir: İyi–kötü, karanlık–aydınlık, uzun–kısa, sıcak–soğuk. Hatta insanın oluşumunda bile bu zıtlıkların uyumu vardır. Kırmızı ve beyaz kan birlikte hayat verir. Bu birlik, “basımbar” adı verilen kırmızı ve beyaz ipliklerle sembolize edilir. Zıtların birliğine duyulan bu inanç, Êzdalık inancını kuantumik kılar. Çünkü evrenin doğası, zıtlıkların bir aradalığıyla şekillenir. Bu yönüyle Êzdalık, evrenin ve Dünya’nın oluşumunu hakikatin temel kaynağı olarak görür. Bu da inancın köklerinin ne kadar eski ve derin olduğunu ortaya koyar. Êzidîlerin kutsal sözleri olan Qewil’lerde, evrenin yaratılışı; buzulların erimesi, su ve toprağın ayrışması gibi süreçlerle aşama aşama anlatılır. Örneğin bir Qewil’de şöyle denir: “Güneş! Sen Laleş’e doğunca tüm canlılar yeşerdi; yeryüzündeki her şey renk kazandı.”
Fermanların gölgesindeki tarihi süreç
Êzidî toplumu, tarih boyunca sayısız soykırım, sürgün ve katliam dalgalarıyla yüz yüze kalmıştır. Sadece Şengal dağları ve ovalarında, günümüze kadar toplam 36 ferman yaşanmıştır. Êzidîler, Rojhilat Kürdistan’ın Kırmanşah kentinden başlayarak Maraş-Dersim hattı, Hakkâri dağları gibi geniş bir coğrafyada çok sayıda katliamla karşı karşıya kalmış; bu saldırıların sonucunda milyonlarca Êzidî inancından koparılmış, binlercesi katledilmiş ve büyük bir kısmı Şengal dağlarına sığınmak zorunda kalmıştır.Ancak Êzidîlerin soykırım kıskacında tutulmaları Şengal’e yerleştikten sonra da sona ermemiştir. Şengalde günüze kadar 36 ferman yaşanmıştır. Son olarak 2014 yılında DAİŞ tarafından gerçekleştirilen 74. ferman ise en ağır ve en kanlısı olmuştur.
Ezdalık ve 74. Ferman’ın derin izleri
Êzdalık inancında Güneş Tanrıçası “Şê Şems”, toprağa bereket veren, yaşamı besleyen kutsal bir varlık olarak kabul edilir. Her insan doğarken aslında bir parça Êzda'dır; çünkü Êzdalık, varoluşun özüyle, doğanın ritmiyle uyum içinde bir yaşam felsefesidir. Doğayı tanır, onun ruhunu bilir ve ondan yaşam bilgeliğinin kaynağını çıkarır. Zamanın tarihsel dönemeçlerinde, fermanların ruhu bu topraklara tekrar tekrar sinmiş; en çok da Êzdalığı, onun özünü ve varlığını sarsmıştır. Êzidî toplumu, bu yaşam felsefesini zamana yayarak taşırken, her fermanla bir parçasını kaybetmiş ve bu parçalanmışlık onu 74. Ferman’ın eşiğine kadar getirmiştir.
Bir halk düşün ki, yüzyıllarca tekrar eden fermanlarla yaşama sebepleri elinden alınmış olsun. 2014’te DAİŞ’in barbar saldırısıyla yaşanan 74. Ferman sırasında, önceki fermanların yaraları hâlâ kabuk bağlamamışken, yeni bir yara açıldı hem de en derininden. Êzidî halkı bu kez sadece canını değil, kimliğini, inancını, tarihsel hafızasını ve geleceğini de kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldı.
Êzdalık, bu derin ihanetin ve dışlanmışlığın etkisiyle yaşam felsefesine, özüne bir adım daha uzaklaştı. Ferman sonrası Şengal dağlarının bağrında zar zor nefes aldı; öyle ki artık bittiğini, kalbinin durduğunu sandı. İşte o an, Êzdalığa koşarak gelen PKK gerillaları oldu. Fermanın ardından yere serilmiş bir inanca, bir topluluğa suni teneffüs yaparak onu hayata bağladılar. Êzidî halkı o gün yeniden nefes aldı.
İhanet unutulmadı
Ferman öncesi nüfusu yaklaşık 360 bin olan Şengal, büyük bir göç dalgasına tanıklık eti. Êzidî halkı, yönünü Şengal dağlarına çevirerek, özgürlük mücadelesi gerillalarının sayesinde hayatta kalabildi. Dağlara ulaşanlar kurtulmuş, geride kalanlar ise ya katledilmiş ya da DAİŞ çeteleri tarafından kaçırılmıştır. Ferman öncesinde, Şengal’i korumakla yükümlü olduğunu idea eden yaklaşık 12 bin KDP peşmergesi ile 7 bine yakın Irak Savunma Güçleri, tek bir mermi dahi sıkmadan deyim yerindeyse Şengal’i DAİŞ çetelerine adeta teslim etti. Bu geri çekilme, Êzidî halkını savunmasız ve çaresiz bıraktı.
Bugüne kadar 90’dan fazla toplu mezar tespit edilmiştir. Yüzlerce bireysel mezar bulunmakla birlikte, hâlâ tam olarak netleştirilemeyen, çoğunluğunu kadınların oluşturduğu yaklaşık 10 bin Êzidî'nin DAİŞ tarafından kaçırıldığı bilinmektedir. Birleşmiş Milletler verileri bu sayıyı 7 bin olarak belirtse de hâlâ açılmamış toplu mezarlar ve ulaşılamayan belgeler, gerçek sayının belirlenmesini güçleştirmektedir.
KDP peşmergelerinin bu tutumu, Êzidî toplumu tarafından açık bir ihanet olarak değerlendirildi. DAİŞ’in barbarca saldırılarıyla birleşen bu ihanet, Êzidî toplumu üzerinde derin bir travma yarattı. Bu acı, yalnızca 2014’te değil, bugüne kadar uzanan bir yara olarak hâlâ kanamaya devam etmektedir.
Şengal dağlarında direnişin ateşi
Özgürlük mücadelesi veren gerillalar, adeta Derviş’in 12 Atlısı gibi Şengal dağlarında bir savunma hattı oluşturarak halkın önünde siper oldular. DAİŞ çetelerine karşı amansız bir direniş sergileyen gerillalar, sadece savaşmakla kalmadı; Êzidî toplumu için umudun ve yaşamın koridorunu da açtılar. Bu sayede, Şengal için planlanan ve Êzidî toplumunun bütünüyle soykırımdan geçirilmesini hedefleyen senaryo boşa çıkarıldı. İnsanlık koridorunun açılmasıyla birlikte binlerce Êzidî kurtarıldı ve Êzidî toplumu büyük acılara rağmen varlığını korumayı başardı. Bu tarihi başarı anı gerillaların fedakârlığı ve kararlılığı sayesinde mümkün oldu.
Tüm bu saldırıların yanında, Şengal Dağları Êzidî toplumu için sadece bir sığınak değil, aynı zamanda güçlü bir savunma ve güvence mekânına dönüştü. Êzidî gençler, savunma alanında örgütlenerek YBŞ (Şengal Direniş Birlikleri) çatısı altında birleşti. Bu direniş hattında kadınların rolü ise tarihsel bir dönüm noktası oldu. DAİŞ saldırılarında en büyük yarayı kadınlar aldı. Yaraları kanadıkça, savaşın en ön saflarına koştular. Büyük bir cesaret, kararlılık ve azimle DAİŞ çetelerine karşı savaştılar. Savaştıkça güçlendiler; irade kazandılar ve kendilerine olan güvenleri her alanda arttı.
Êzidî kadınlar, YJŞ (Şengal Kadın Birlikleri) çatısı altında örgütlenerek, kadın gerillalardan aldıkları ideolojik ve askeri eğitimle sadece savaşçı değil, aynı zamanda öncü oldular. Irak’ta kurulan ilk kadın savunma güçlerinden biri olmayı başardılar. Bugün ise Şengal’deki direnişleri ve duruşlarıyla yalnızca Ezidî toplumuna değil, tüm dünya kadınlarına mücadele ve direniş yolunda ilham vermeye devam ediyorlar. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan Êzidî kadınların verdiği mücadeleyi şöyle özetliyor; “Êzidî kadınlar bu mücadelenin esas öncüleridir. En ağır saldırıya uğramalarına rağmen hiçbir zaman boyun eğmedi. Şengal'deki direniş ile hem kendileri için hem de tüm halklara onurlu yaşamın umudunu yeniden yeşertti.”
Geçen 11 yıllık mücadele döneminde Demokratik Suriye Güçleri (QSD), YPG ve YPJ tarafından şimdiye dek binlerce Êzidî kadın, erkek ve çocuk kurtarılmıştır.
Soykırımı tanımama direnci ve Êzidî halkının haklı mücadelesi
Dünya ülkeleri hâlâ Êzidî toplumuna yönelik gerçekleştirilen soykırımı tanıma konusunda ayak diretmektedir. Pek çok ülke, DAİŞ ile olan dolaylı ya da doğrudan ortaklıklarının ifşa olmaması için görmezden gelme, duymamazlıktan gelme ve sessiz kalma politikasını sürdürmektedir. Bu inkâr ve sessizlik, Êzidî toplumunun adalet arayışını daha da ağırlaştırmaktadır. Êzidî ve Kürt halklarının yürüttüğü yoğun mücadele, uluslararası kamuoyunun baskısı ve insan hakları örgütlerinin çabaları sonucunda şimdiye kadar 18 ülke bu soykırımı resmen tanımıştır. Ancak bizzat bu suçun yaşandığı toprakların devleti olan Irak, hâlâ Êzidî soykırımını tanımamış; hatta özerk ve demokratik örgütlenmelerine karşı çıkarak yeniden bir inkâr siyasetini tercih etmiştir.
Öte yandan, DAİŞ’in Şengal’e saldırdığı günlerde KDP’nin sergilediği geri çekilme ve sahayı terk etme politikası Êzidî halkı içinde büyük bir öfkeye ve tepkiye neden olmuştur. Bu toplumsal tepki, KDP üzerinde ciddi bir baskı yaratmıştır. Bu baskının sonucunda, başur Kürdistan Parlamentosu, 3 Ağustos gününü resmî olarak “Êzidî Soykırımı Günü” ilan etmek zorunda kalmıştır.
Şengal’in özgürleşmesi ve bir toplumun teniden doğuşu
2015 yılında özgürlük mücadelesi gerillaları, YPG-YPJ savaşçıları, Êzidî gençlerin oluşturduğu birlikler ve annelerin özverili katkılarıyla Şengal merkezde DAİŞ çetelerine karşı uzun ve zorlu bir savaş yürüttü. Bu kararlı direnişin ardından Şengal tamamen DAİŞ’ten özgürleştirildi.
Şengal’in özgürlüğü, Êzidî toplumunun demokratik ve özerk bir sistem çerçevesinde kendisini yeniden örgütlemesinin önünü açtı ve fermanlarla şekillenen acı dolu tarihe son noktayı koyan bir nitelikteydi. Êzidî halkı, artık yalnızca varlığını korumakla kalmadı, aynı zamanda fikirsel, toplumsal ve savunma temelli bir yapı inşa ederek ortadoğu halkları açsında çözüm odaklı bir model sundu. Kadın öncülüğünde gelişen özerk Şengal sistemi kadın varlığı üzerinden şekil aldı. Bugün Êzidî toplumu, geçmişte yaşadığı fermanları tarihe gömen; fermanların mimarlarından hesap sorabilen, inanç, kimlik ve ulusal duruşuyla yeni bir varoluş çizgisine ulaşmış durumda.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Êzidî halkı yalnız değildir. 73 fermanla büyük acılar yaşadı ama direnişle bugünlere geldi. Geliştirdiğimiz Barış ve Demokratik Toplum süreci ile artık ferman yaşamayacaklar. Ferman sona erdi. Bu coğrafyadaki varlıkları barış ve kardeşlik isteyen herkes için onurdur” sözleri, Êzidî halkının Demokratik Ulus paradigması içerisinde yeniden hayat bulduğunu güçlü biçimde ifade etmektedir.
Bugün Êzidî toplumu, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü toplumsal paradigmanın esaslı bir parçası olarak yeniden filizlenmiş, fermanların karanlığına karşı kendi aydınlığını yaratmıştır.
Êzidîler, coğrafi olarak ağırlıklı biçimde Şengal Dağları ve çevresinde; Başûr Kürdistan’ın Şêxan ve Laleş bölgelerinde; Bakûr Kürdistan’ın birçok kent ve köyünde yaşamaktadır. Ayrıca az sayıda Êzidî ailesi hâlen Bakûr Kürdistan’da yaşamını sürdürmektedir. Rojava Kürdistanı’nda ise Êzidîler, Özerk Yönetim çatısı altında kendi inanç kimlikleriyle özgün bir toplumsal varlık ortaya koymuşlardır.