YJK- E’den Kezban Doğan: Tek çözüm daha fazla örgütlenme
Almanya YJK-E sözcüsü Kezban Doğan, Avrupa’da gelişen kadın şiddetini ve boyutlarını anlatarak, özelde mülteci kadınların sistem ve yaşadıkları toplum içerisinde susturulduklarına dikkat çekti ve çözüm yolunun daha fazla örgütlenmek olduğunu belirtti.
ROJDA NEWAL
Haber Merkezi- 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken dünyanın birçok ülkesinde kadınlar bugüne karşı hazırlıklarını tamamladı. Bu yıl kadınlar için çok daha zorlu geçti. Özellikle erkek devlet şiddetinin arttığı ve savaşların yoğunlaştığı bir dönemde kadınlar büyük bir direniş ve mücadele sergiledi. Almanya Yekîtiya Jinên Kurdistan Elmanya (YJK-E) Sözcüsü Kezban Doğan, Avrupa’ya göç etmek zorunda kalan mülteci kadınların yaşadıklarını, savaşları ve kadınların ortak mücadelesini ajansımıza anlattı.
Kezban Doğan, özellikle 25 Kasım’ın önemine vurgu yaparak, “Üzerinden 30 yıl geçtikten sonra uluslararası kurumlar bugünü kabul etti” dedi.
‘Almanya’da kadın sığınma evlerine çok fazla kadın başvuruyor’
Kadınlar olarak sokaklarda ve alanlarda olacaklarını ifade eden Kezban Doğan, özellikle 2024 yılının katliamlar, şiddet, taciz ve tecavüz oranlarının en yüksek olduğu bir yıl olduğunun ve kadınlara karşı adı konulmamış bir savaş yürütüldüğünü belirtti. Kezban Doğan devamında şunları söyledi: “İstatistiklere bakıldığında sadece Almanya’da 87 kadın katledildi, bu kadınlar ya eşleri ya da arkadaşları tarafından katledildi. Bu rakam resmi rakamlardır ki intiharlar ayrıdır. Özellikle kadın sığınma evlerine çok fazla kadın baş vuruyor. Bu kadar başvuru aslında devletin kadınlara dönük şiddet politikalarını ne kadar desteklediklerini gösteriyor. Sistemlerinin bu durumu görmezden geldiğini gösteriyor. Bu yıl kadın hareketi ve enternasyonalist kadınlar olarak ‘Onların savaşı bizim kanımız’ şiarıyla alanlara çıkıyoruz. Çünkü 3. Dünya Savaşı kadınların ve çocukların katledilmesidir.”
Kadınlara karşı gerçekleştirilen katliamlar
Kezban Doğan 3’üncü Dünya Savaşı’nın yaşandığının altını çizerek, “Ortadoğu ya da Asya’da kadınlar fiziki olarak da katlediliyor ama Avrupa’da bu durum daha farklı yöntemlerle yapılıyor. Emek sömürüsünde, işte, evde, sokakta kadınlara karşı katliamlar gerçekleştiriliyor fakat rengi biraz daha farklıdır. Bu yıl kadınlar olarak Avrupa’da militarizm, feministi, ekosit, jenositte karşı alanlarda olacağız” dedi.
Özellikle birinci ve ikinci dünya savaşlarında katledilen kadınların bilançosunun bir yerde yazılmadığına dikkat çeken Kezban Doğan, şöyle konuştu: “Kadınların adı ne arşivlerde ne de belgelerde yok. Kadınların mücadelesi, direnişleri hiçbir yerde yok. Bugün 3’üncü Dünya Savaşı diyoruz, ki bu aslında 90’lı yıllarda Körfez savaşıyla başladı. Burada iktidarcı Avrupa devletleri ve Amerika gibi ülkelerin Arap ve Kürt halkına karşı yaptıkları özellikle kadınlara karşı uygulamaları görülmedi. 21’inci yüzyıla geldiğimizde hem kadınlara dönük saldırılar arttı hem de kadınların mücadelesi arttı. Filistin savaşı sadece değil, Irak savaşı, Afganistan, Taliban’ın yeniden gelişi ama buna karşı kadınların güçlü direnişleri de oldu. Şiddet ve katliamların çok olduğu yerde direnişte güçlüdür.”
‘Akdeniz’de en fazla kadınlar ve çocuklar boğuldu’
Avrupa’ya başlayan göç dalgasına değinen Kezban Doğan, “Son bir yılı değerlendirecek olursak, Gazze’de Filistin halkına karşı, Rojhilat’ta Molla rejiminin yaklaşımları ve Afganistan’ da Taliban baskısı aynı zamanda, Kuzey Kürdistan’daki baskılar yeniden bir göç dalgası başlattı. Kadınlar en fazla taciz, çaresizlik, tecavüz gibi durumlara maruz bırakıldı. Bunların bir kısmı bizim gördüklerimizdi. Akdeniz’de en fazla kadınlar ve çocuklar boğuldu. Akdeniz iktidarcı güçlerin çıkarları ve erkek devletin çıkarları nedeniyle kadınların ve çocukların mezarı haline geldi” diye belirtti.
“İran’da mesela biz sadece idam cezalarını görüyoruz” diyen Kezban Doğan, Evin Cezaevi’nde yaşananları Werîşe Muradî ve Pexşan Azizi’den sonra tanımaya başladıklarını söyledi.
Avrupa’nın sahte yüzü
Kezban Doğan, kadınların Avrupa’nın ya da Batı dünyasının makyajlı yüzünü gördüğünü vurgulayarak, “Kadınlar diyor ki kadınların hakları var, barış var en azından, ölüm korkusu yok. Ancak farklı şekillerde katletme var, Psikolojik olarak katlediliyor kadınlar. İskandinavya mesela, eşitlikçi ve demokratik olmasıyla tanınıyor Avrupa’da. Bu ülke çok fazla övülüyor ama kadınlar geçimlerini sağlamak için burada fuhuş yapıyor. Ulus devlet kadınlara fiziki olarak bakıyor. Mülteciler geliyor, ama özellikle sınırlarda kalanlar ölümden beter ediliyorlar. Bu ülkelere ulaşanlar özellikle kadınlar susuyorlar ve toplum onun üzerinde böyle bir baskı oluşturuyor. Yolda başına gelenleri söyleyemiyor. Ona yapılanları söyleyemiyor” şekline konuştu.
Kezban Doğan , “Özellikle kadınlar geldikleri ülkelerde ucuz iş gücü olarak görülüyor. Kadınlar erkekler gibi de görülmüyor, daha düşük iş gücü olarak görülüyor. Ukraynalı kadınların durumu daha da kötü Almanya devletinin Ukrayna’ya yaklaşımı Ortadoğu ve Asya ülkelerine göre çok farklı ama kadınlara yine aynı uygulamaları devam ediyor. Kadınlara iş vermiyorlar fuhuş yapmaları için baskı uyguluyorlar. Almanya’da iki yıl önce göçmen dalgası olduğunda bir istatistik vardı. 8 bin çocuk için kayıp başvurusu yapılmıştı, bunların içerisinde 2 bin çocuğun Almanya’da kaydı hiç yok. Bu 2 bin çocuk nasıl ortadan kayboldu. Organ, fuhuş ve çocuk mafyaları var. Bunların sistemle bağları var. Kadınlar olarak Avrupa’ da hem fiziki olarak hem de psikolojik olarak öldürülüyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Mülteci kadınlar ile daha çok Kürt kadın hareketi ilgileniyor’
Mülteci kadınlarla daha çok Kürt Kadın Hareketi’nin ilgilendiğini söyleyen Kezban Doğan, kamplarda kadınların dışarı dahi çıkamadıklarını vurgulayarak, “Birçok gelen kadın çok korkuyor. Geldikleri ülkeden getirdikleri korkuları var öldürülme, tecavüz gibi, savaş gibi. Psikolojik olarak tedavi görmeleri gerekiyor. 7. TJK E kongremizde ve geçen yılki yıllık toplantımızda mülteci dalgasında gelen kadınlara yardım etme kararı aldık. Kamplarda kalan kadınlar özellikle haklarını bilmiyor. Bu kadınlar çok fazla şiddet ile yüz yüze kalıyorlar. Kamplarda kalan kadınlarda, bizi tanıyan kadınlar üzerinden bize ulaşabiliyorlar. Elimizden geldiğince bu kadınlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. İran ve Afgan kadınlar bizden yardım istiyorlar. Kadın hareketi olarak hem erkek devlet ile mücadele ediyoruz, hem de mülteci kadınlara yardım etmeye çalışıyoruz” dedi.
KJK’nin 2 yıl önce yayınladığı deklarasyonu hatırlatan Kezban Doğan, 3’üncü Dünya Savaşı’nın aslında kadınların özgürlüğüne dönük olarak yürütüldüğünü belirterek şöyle konuştu: “Somali, Afganistan Sudan, İran, Azerbaycan ve Ermenistan gibi yerlerin örneği çok. Irak’da 9 yaşındaki kız çocuklarının evliliğini yasallaştıran yasaları geçirmek istiyorlar. Türkiye de kadınlar evde köle gibi çalışabilir bu yasaları geçirmek istiyorlar. Polonya’ da kürtaj yasası yok. Almanya’ da kanunlarda kadınlar iradesiz bırakılıyor. KJK’nin söyledikleri birebir çıkıyor. Erkeklerin yaklaşımı devletten destek alıyor aslında. Yaptıkları şeylere karşı aldıkları cezalar adeta hediye gibidir. Bu her yerde böyle. Kadınlar ne kadar bir yerlere başvursalar da devlet o kadınlara yardımcı olmuyor. Kadınların öldürülmesinin kabul edilmesini, yine kadınların mücadelesini yok etmek istiyorlar.”
Ülkelerde sağcı, milliyetçi tutumların öne çıktığını dile getiren Kezban Doğan, “Bu da yeni hükümetler ve kanunlar aracılığıyla kadınları katletmeyi meşrulaştırmaya çalışıyor. Başka bir güç tarafından katledilme soykırım olarak kabul ediliyor ama Türkiye’ de bir yıl içerisinde 360’tan fazla kadınının katledilmesi, Almanya’da bir yıla ulaşmadan 90’a yakın kadının katledilmesi katliam olarak kabul edilmiyor. Pandemiden sonra kadınların mücadelesine karşı devlet politikaları değişti. Kanunları değiştirildi. Kanunları bir kağıt gibi ellerinde tutuyorlar ve kadınların varlıklarını inkar ediyorlar. İradesini kararlarını ve düşüncelerini yok saymaktır aslında. Birbirinden koparmak anlamında söylemiyorum ama dünyadaki kadın örgütleri daha fazla kadınlar ile örgütlülüğünü geliştirmeli. Bu uygulamalara karşı irade ve kararlılıkla mücadele etmeliyiz ve ’Jin jiyan azadî’ özgürlük şifresi ile birlikte dünya kadın konfederalizmine doğru gitmeliyiz. Bizlerin yapması gereken, direniş mücadele ve örgütlülüktür” dedi.
Kadın konfederalizminin gerekliliği
Kezban Doğan, 2024 yılında gelişen savaşların sonucunda Dünya Kadın Konfederalizmi’nin daha fazla öneminin ortaya çıktığını belirterek, şöyle devam etti: “Özellikle Kürt kadınları öncülüğünde gerçekleşen Rojava Kadın Devrimi, ‘Jin jiyan azadî’ devrimi büyük umutlar yarattı. Kapitalist modernite bireysel özgürlükleri büyütüyor. Bir yer bul kendine diyor. İnce bir çizgide siyaset yürütülüyor. Bireysel özgürlük çok fazla ön plana çıkartılıyor. Buna karşı Afganistan, İran, Hindistan, Polonya ve İsviçre’ de kadınlar ‘jin jiyan azadî’ sloganıyla sokaklara çıktı. Jin jiyan azadî felsefesi kadınlara umut verdi. Bu umudu örgütlemek gerekiyor. Sadece umut bir saldırı ile yıkılabilir ama bu umudu ideolojik olarak örgütlersek yaşam ile birleştirirsek, diğer kız kardeşlerimizle bunu yaşarsak, aynı duyguyu yaşatırsak mücadele ağını genişletirsek, hiçbir sistem, baba, erkek, eş, devlet kadınları katledemez.”
Kezban Doğan, özellikle bu yıl kadınların umudunun çok daha büyük olduğunun altını çizerek, “Sistem bireysel özgürlükler ile kadınların umutlarını ve örgütlülüğünü parçalamak ve birbirinden koparmak istiyor. Kadınların buna karşı tek çözüm yolu ‘Jin jiyan azadî’ felsefesinde kendisini örgütlemek ve öz savunmasını geliştirmektir. Dünya kadın konfederalizmini oluşturmak tek çözüm yolumuzdur” diyerek sözlerini sonlandırdı.