Teknolojinin doğurduğu yeni iş kolu: İçerik yazarlığı

Teknolojinin gelişmesi bazı iş kollarını yaşamımızdan tamamen çıkarırken, bazı yeni iş kollarının da oluşmasına sebep oluyor. Ezgi İbili de bu yeni iş kollarından biri olan “içerik yazarlığı” işinde uzmanlaşmış hatta bir süredir kendi dijital reklam ajansını kurmuş biri. Girdiğimiz internet sitelerinde metinlerin yani içeriklerin nasıl oluşturulduğunu ve içerik sektörünün nasıl bir iş kolu olduğunu konuştuk.

RÜYA HÜSEYİNOĞLU
İzmir- Akıllı telefon teknolojilerinin hayatımıza girmesinden sonra, internet kavramı herkes için çok daha ulaşılabilir bir noktaya geldi. İnternetle bu kadar haşır neşir olmamızın yarattığı sancılı durumlar bir tarafta dursun; bu dönüşüm, çok hızlı bir şekilde kendi iş alanlarını yarattı. Artık internetten para kazanma ve freelance çalışma fikri pek çoğumuz için çok daha anlaşılabilir bir durum. İnternetin kazandırdığı bu yeni istihdam alanlarından bir tanesi de içerik sektörü. Google algoritmasında yapılan radikal değişikliklerle beraber web siteleri için artık özgün ve nitelikli içerik üretmek, arama sonuçlarında üst sıralarda yer almak adına olmazsa olmaz kriterler arasında bulunuyor. Bu durum; internet üzerinden dijital reklam yapan tüm firmaları harekete geçirdi. İçerik olgusunun altın çağını yaşaması ile beraber dijital reklam ajansları da özellikle İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde artmaya başladı. İzmir’de açılan ilk içerik ajansının sahibi ise bir kadın: Ezgi İbili. Ezgi, bu alanda yazar olarak elde ettiği tecrübelerin neticesinde kendi içerik ajansını kurmayı başardı ve aradan geçen iki senenin sonunda toplamda 22 yazarı istihdam edecek duruma ulaştı. Ezgi ile hem genel anlamda içerik yazarlığı hakkında, hem de kendisinin iş girişimi hakkında konuştuk.
Öncelikle seni biraz tanımak istiyoruz Ezgi. Hem kendinden hem de içerik sektörü ile nasıl tanıştığından bahseder misin?
Selçuk Anadolu Lisesi’nde okuduğum dönemlerde müzikle yakından ilgilenmeye başladım. Orada kendi şarkılarımı yazmaya ve bestelemeye başladım. Lise sona geldiğim zaman artık konservatuara gitmek gibi bir düşüncem vardı. Sonra üniversite sınavına az bir süre kala kendi içimde bir değerlendirme yaptım, akabinde ailemle konuştum. Bir mesleğimin olması konusunda karar kılınca bu sefer “Ne yapabilirim?” sorusuna cevaplar aramaya başladım. O sene, Dokuz Eylül Üniversitesi Turizm İşletmeciliği bölümünü (%100 İngilizce) kazandım. Bu defa da şöyle bir sorunla yüzleşmek durumunda kaldım; açıkçası turizm çok dışa dönük bir alan, oysa ben pek öyle biri değilim. Daha sessiz, daha kendi içinde yaşayan bir yapım var. Hal böyle olunca ben de kendi çıkış yolumu bulmaya çalıştım. Henüz okulun başındayken alternatif bir mesleğe yönelme düşüncesi bende oluşmaya başlamıştı bile. Beste yapmaya devam ettiğim için kelimelerle aramdaki o organik bağı hiç kaybetmedim. Yazma eğilimimi potansiyel bir işe dönüştürmek istedim. Yaptığım araştırmalar karşıma içerik sektörünü çıkardı. Tabi o zamanlar bugünkü kadar popüler değildi, koşulları da genel anlamda zayıftı; ancak bu işi severek yapmak bana iyi gelmişti. Derslerim ağırdı ama ufak ufak da olsa başlamıştım. Bu böyle mezun olana kadar devam etti. Mezun olduğumda önüme iki yol çıktı. Ya eğitimini aldığım iş olan turizm sektöründe çalışacaktım ya da içerik alanında kendi işimi kuracaktım. Ben ikincisini tercih ettim. Belki daha zor; ama severek yapacağıma inandığım işi.
Bizim için içerik kavramını genel hatlarıyla anlatır mısın? İçerik, tam anlamıyla nedir, ne değildir?
Günlük hayatta hepimiz interneti sıklıkla kullanıyoruz ve içerikler aslında internet alışkanlıklarımızın bir parçası. İçerik yazarlığı genelde makale ya da metin gibi kavramlarla karıştırılıyor. İçerik kavramını belli bir kalıba sıkıştırmak doğru değil, bu bağlamda daha geniş düşünmek gerekiyor. Görsel işitsel tüm öğelerin bir arada olduğu, anlatılmak istenenlerin yansıtıldığı öz düşünce olarak düşünebilirsiz. Tabi logo, video, ses, fotoğraf ve daha pek çok destekleyici öğe ile bir bütün oluşturur; ancak içeriğin odak noktasında yazı vardır. Her içerik türünün ayrı motivasyonları oluyor. Baktığınız zaman bir elektronik ticaret sitesi gün içinde yüzlerce ürün girişi yapıyor ve bunların her birinin açıklama içeriklerinin yazılması şart. Bu sadece küçük bir örnek. Blog tipi içerikler var, onların dili ve ruhu bambaşka. Diğer yandan SEO (Search Engine Optimization) denen bir kavram var mesela. Onu da tamamen arama sonuçlarına odaklanılmış içerikler olarak düşünmek mümkün.
Sence içerik neden bugün altın çağını yaşamaya başladı?
Bunun iki nedeni var. Birincisi elbette internetin önlenemez yükselişi. Bugün akıllı saatlerimizden bile sürekli bir şeyler okuyoruz. Hal böyle olunca insanlar o bilgi açlığını doyurmak için sürekli okuma eyleminde bulunuyor. Çok hızlı bir tüketim çağındayız ve ihtiyaçlar, talepler sürekli değişim içinde. Dün yazdığımız bir içerik bugün anlamını yitirebiliyor. Kendimizi sürekli yenilemek zorundayız. İkinci nedeni ise Google algoritması ile alakalı gelişmeler. SEO kavramını Türkçeye “Arama Motoru Optimizasyonu” şeklinde çevirdiğimizde kavram belki daha net anlaşılabilir. Firmalar doğal olarak arama sonuçlarının en üst sıralarda yer almak istiyor ve bunun için daima yeni ve özgün içerik üretmek zorundalar.
İnternette okuduğumuz içeriklere ne kadar güvenebiliriz?
Bazı müşterilerin bu konuda özel bir hassasiyete sahip olduğunu söyleyebilirim. Özellikle de bilimsel içeriklerde, sağlık içeriklerinde içerikleri birkaç defa kontrol etmek ve bilgileri teyit etmek durumunda kalıyoruz. Tabi bu hassasiyetin içerik sektörünün tamamına yayıldığını düşünmüyorum. Ajanstan ziyade sadece tek bir yazarla çalışan kişiler, aslında daha niteliksiz içeriklerin oluşmasına zemin hazırlıyor. Çünkü ajanslarda birkaç aşamalı kontrol sistemi dışında editörlük hizmetleri de sunuluyor. İnsanlar bütçesine göre hareket ettiği için en düşük fiyat veren yazarla çalışıyor. Bunlar internet gibi herkese açık bir alanda sunulan bilgiler olduğu için bu yönelimin etik açıdan sorunlu olduğunu söyleyebilirim. Yanlış ve eksik yazılmış içerikler, bir bilgi çöplüğünün doğmasına neden olabiliyor.
İçerik sektörünün bugününü ve geleceğini nasıl görüyorsun?
Aslında sektör bundan 6-7 sene öncesine kıyasla çok daha iyi bir konumda; ancak bir iş ne kadar büyürse o işi kontrol etmek de o kadar güçleşiyor. “Bu işi ben de yapabilirim, ne var ki!” mantığı ile hareket eden ve sadece para kazanmaya odaklanan insanlar genelde çuvallıyor. Bu insanları ilk etapta ayıklamak çok kolay olmuyor. Böyle yazarların çoğalması total kaliteyi düşürebiliyor. Bu açıdan nitelikli yazar sorununun aşılması, içerik sektöründeki sorunların da aşılmasını sağlayacaktır. Fiyat standartlarının artması ve sorumluluğun iyi yazarlara verilmesi gerekiyor. Ajanslar bence bu anlamda önemli bir sorumluluk üstleniyor. Google algoritmaları çok hızlı şekilde değişiyor. Daha önce anahtar kelime odaklı içerikler revaçtaydı; ancak şu anda Google, doğru bilgi veren nitelikli ve özgün içerikleri ödüllendiriyor. Sektörün geleceği noktasında da bazı endişelerim var açıkçası. İçerik alanını, yapay zekanın doğrudan etki edebileceği sektörler arasında görmek zor değil. Bu bağlamda ben bu işi geleceğin değil bugünün mesleği olarak görüyorum. İçerik yazmaya henüz bugün başlamış olsaydım sanıyorum biraz geç kalmış olabilirdim. 
İçerik ajansı anlamında İzmir’de öncüsün. Ajans kurma sürecin nasıl oluştu? Biraz Ajans Kriter’in doğuş hikayesinden ve sonrasından söz eder misin?
Yazar olarak tek başına uzunca süre iş taleplerine yanıt vermeye çalıştım; ancak bir noktadan sonra yığılan işlere cevap verememeye başladım. Bu nedenle artık bir ajans kurma fikri netleşmeye başladı. En başta korktum, tanımadığınız insanlarla çalışmak ve bir ekip oluşturmak kolay değil.  Yazarlıktan geldiğim için, doğrudan kendi deneyimlerimden yola çıkarak onları yönlendirme şansı buldum. Geçtiğim yollarda yaptığım hataları başka insanların yapmamasını sağlamak, özel bir haz. Bu aynı zamanda bizim büyümemiz için de önemli bir avantaj oldu. Ekibime katılan tüm içerik yazarlarına bir şeyler katabildiğimi düşünüyorum. İş verip iş almak gibi bir tarzım yok, editörlük de dahil olmak üzere her aşamanın içinde olmaya çalışıyorum.
Etrafındaki insanlar yaptığın işe nasıl bakıyor? Onları yaptığın mesleği anlatırken teknik olarak zorlanıyor musun?
Ben bu işe başladığımda bilgisayarım benim hep ikinci yarım gibiydi. Okulda bile arkadaşlarım ders aralarında hep o bilgisayar başında olduğumu görüp ne yaptığımı anlamaya çalışıyorlardı. Ajansı kurunca herkes dedi ki “Tamam, bu kız bir şeyler yapıyormuş sahiden.” Ajansı oturtmak kolay olmadı. Bir kadın olarak tek başıma bütün her şeyi kotarmaya çalıştım. Annem sabahlara kadar çalıştığımı görünce “Bence bu işi boşver” dedi. Ama bu iş zaten sevmeden yapılacak bir iş değil. Sevdiğinizde şaha kaldırma olasılığınız çok yüksek. 
Şu anda daha çok kimlerle çalışıyorsunuz ve ne tür hizmetler veriyorsunuz?
İlk kurulduğumuzda çalıştığımız altı yedi kadar firma vardı. Üç sene içinde bu sayıyı otuza çıkarmayı başardık; ama altı yıllık genel toplam, bunun elbette çok üzerinde. Biz sadece içerik alanıyla başladık ve büyük ölçüde böyle devam ettik. Dijital reklam ajanslarının çoğunluğu İstanbul’da yer alıyor. Köklü ajanslar web siteleri zaten uzun zamandır yapıyorlardı; ancak içerik kavramı öne çıkınca grafik tasarımcılar kadar içerik yazarlarına da ihtiyaçları oldu. Kimileri kadrolarına yeni yazarları dahil etti kimileri ise bizim gibi içerik ajanslarına işlerini devretmeye başladı. Son dönemde İngilizce içerik hizmetini de vermeye başladık. Şu anda dört ayrı dilde içerik üretiyoruz. Ayrıca grafik tasarım ve sosyal medya yönetimi gibi alanlarla da hizmet ağımızı genişlettik. Tüm bu gelişmelere rağmen hala bir içerik ajansı olarak tanınmaktan da pek şikayetçi değiliz açıkçası. İzmir’de ilk olmamızın kendi adıma gururunu yaşıyorum.
Sevgili Ezgi, bu haberi okuyan ve senin başarı hikayenden mutlaka ilham alabilecek pek çok kadın olacaktır. Bu bağlamda özellikle de içerik yazarlığına ya da editörlüğe ilgisi olan arkadaşlara neler söylemek istersin? Hayatında hiç içerik yazmamış kişiler nasıl bir yol izlemeliler bu iş için?
Bu iş senaryo ya da öykü yazmakla eşdeğer bir şey değil. Bu nedenle belli kurallara dikkat eden, araştırmayı ve yazmayı seven insanlar bu işe bir şekilde adapte olabiliyor. Fakat bence işi uzun süreli yapacak olan kişilerin işi gerçekten sevmeleri şart. Çünkü bir yerde tıkanma olasılığınız çok yüksek. Ne kadar kazandırsa da bir noktada “artık yeter” diyebilirsiniz. Oysa tutkuyla bağlı olduğunuzda bir şeyler üretmenin verdiği haz sizi bu işe bağlıyor. Bence freelance olarak mı yapmak istiyorlar, yoksa bu işi birincil iş olarak mı görüyorlar, önce buna karar vermeliler. Ayrıca bu işin kendi karakter yapılarına uygun olup olmadığını da analiz etmeliler. Aşırı sosyal ve dışa dönük insanların görece zorlanabileceği bir iş diye düşünüyorum. İlk aşamada bazı firmalarla ufak ufak proje bazlı çalışmalarını ve bu şekilde kendilerini görmelerini önerebilirim. Onun haricinde internette güvenilebilecek belli başlı içerik siteleri mevcut. Yazdıkça işin mantığını kavrayıp pişeceklerinden emin olabilirler.