“Kriz kadınların şiddet gördükleri evlerden uzaklaşmasını zorlaştırıyor”
Ekonomik kriz derinleşirken kadın yoksulluğu da artıyor. Mor Çatı’dan Gülsun Kanat, kadın yoksulluğu ile erkek şiddeti arasındaki ilişkiyi, krizin kadınları alternatifsizliğe iten etkisini ajansımıza anlattı.
ELİF AKGÜL
Haber Merkezi- Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), geçtiğimiz günlerde Eylül ayı enflasyon oranını yüzde 83,45 olarak açıkladı. Akademisyenlerden oluşan bağımsız Enflasyon Araştırma Grubu (ENAGrup) ise Eylül ayı itibarıyla yıllık enflasyon oranını yüzde 186,27 olarak hesapladı. TÜİK Ağustos ayı enflasyon oranını ise yıllık yüzde 80,21 olarak açıklamıştı. ENAG'a göre geçen ay enflasyon yüzde 181,37 olarak gerçekleşmişti.
Yüksek enflasyon, durdurulamayan döviz krizi çocuklardan ebeveynlere hane halkının her birine yansırken yoksullukla mücadele eden kadınlar için şiddetten uzaklaşmak kriz nedeniyle daha da zor hale geliyor.
“Ayrımcılık nedeniyle kadınlar yoksulluğa itiliyor”
Ajansımızın sorularını yanıtlayan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü Gülsun Kanar, yoksulluğun kadına yönelik erkek şiddeti ile mücadeleye etkilerini açıklarken söze “Yoksulluğu kadınlar olarak bizler içine doğduğumuz ülkenin, coğrafyanın ve ailenin-partner ilişkilerinin koşulları nedeni ile yaşarken bir yandan da toplumsal cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle yaşadığımız şiddetin üzerimizde yarattığı etkileri yoksulluk olarak da yaşıyoruz” diye açıklıyor.
‘Mevcut ekonomik adaletsizlik zaten kadınları vururken bir yandan ayrımcılık nedeniyle kadınların yoksulluğa itildiğini, yoksunluk içinde bırakıldığını’ kaydeden Gülsun Kanat, “Bir de üstüne şiddetten uzaklaşayım derken yaşadığımız yoksunluk ve yoksulluklar girince zaten bu dönemlerin bizim üzerimizdeki ağırlığı kat be kat oluyor, bizim ve çocuklarımızın, yaşlılarımızın, hastalarımızın bakımını sağlamak giderek zorlaşıyor” diyor.
“Kiralar nedeniyle kadınlar şiddet yaşadıkları evden çıkamıyor”
Gülsun Kanat’a göre son dönemki kriz ise bu sorunları katmerliyor.
“Ev kiralarının yüksekliği kadınların şiddet yaşadıkları evden ayrılarak yeni bir eve geçme alternatifini elinden alıyor. Kadınlar eğer şiddet yaşadığı kişiler ile yaşamsal gereklilikler için harcanan bütçeyi paylaşıyorlarsa o kişiden uzaklaşmakta daha çok zorluk yaşıyorlar. İş olanaklarının pandemi ile beraber iyice azalması ile ya da şiddet nedeni ile işini kaybetmesi durumunda kadınlar SED (Sosyal Ekonomik Destek) veya yardımlarla hayatlarını geçindirmekte zorlanıyorlar.”
“Kadınların yükü artıyor”
Gülsun Kanat, kadınların yükünün katlanarak arttığına dikkat çekiyor.
“Eskiden, İstanbul'da dahi, kadınlar çocukları varsa SED alıp, ev kirasını karşılayabiliyor; ekstra güvenli işler olmasa da günlük işlerle çocuklarının ve kendilerinin mutfak ve eğitimsel harcamalarını karşılayabiliyor ve aynı yardımların da katkısıyla hayatlarını sürdürebiliyorlardı. Şimdi ev kiralarının İstanbul’da ve diğer illerde artması, en ücra semtte dahi asgari ücretin üstünde kira giderinin olması, ulaşım masrafının artması, işyeri ve evin uzak olması, çocuk, hasta bakımının zorlaması gibi dinamikler kadınlar üzerindeki yükü katladığı gibi, kadınların yaşadıkları şiddetten uzaklaşmalarının önünde daha çok engel oluşturmaya başladı.”
“Devlet sığınaklarında kalma süresi uzuyor”
Gülsun Kanat, sığınakta büyük kızının okul ve diğer psikolojik ihtiyaçları nedeniyle uzun süre kalmayı göze alamayan bir kadının eski evine failin geleceğini göze alarak devlet sığınağından ayrılarak çıktığını ve failin adresini bilmediği yeni bir eve, ev kiralarının çok yüksek olması nedeni ile taşınamadığını söylüyor. Yoksulluğun kadınları şiddete karşı giderek daha savunmasız bıraktığının altını çizen Gülsun Kanat, kadınların devlet sığınaklarda kalma sürelerinin uzadığını, bunun sığınaklarda verilen desteğin yeterli olmamasından ve sosyal politikaların eksikliğinden kaynaklandığını anlatıyor.
“Mor Çatı sığınağında kalan kadınların sığınakta kalma süreçlerinin çoğunlukla kamusal destek mekanizmalarının eksikliği, haklara erişilememesi ve kadınların güvenliğinin sağlanmasının pratikte uzun sürmesinden kaynaklandığını görüyoruz. Ancak bütün bunları aştıklarında kadınların kendilerine ev kiralayabildiklerini ve şiddetten uzakta bir hayat kurabildiklerini de çok sıklıkla deneyimliyoruz. Şu anda ev kirası, faturaların yüksek olması, mutfak giderlerinin korkutucu derecede pahalı olması kadınların kendileri ve çocukları için hayat kurmalarını çok zorlaştırıyor ve bu durumun daha da zorlaştırıcı bir etken olarak süreceğini öngörebiliyoruz.”
Başvurucular arasında üniversiteli genç kadınlar var
Gülsun Kanat’ın dikkat çektiği konulardan biri de genç üniversiteli kadınlar. Mor Çatı’ya başvuran kadınlar arasında okul, yurt ve beslenme masraflarının artmasını öne sürerek ailelerinin okutmak istemediği ya da okuldan almak istediği kadın öğrenciler de var.
“Ayrıca yurt desteği yazın verilmediği için ailesinden şiddet yaşayan kadınlar pandemide olduğu gibi yazları da şiddet yaşanan evlere dönmek zorunda kalıyorlar, geçici evler tutup, yazları geçirecek olanaklar da bulamıyorlar” diye ekliyor Gülsun Kanat.
Öte yandan ailelerinin az miktarda geliri olması durumunda genç kadınlar devlete öğrenci kredisi için de başvuramıyorlar. Bu durumları ile mücadele ederken destek isteyecekleri kendilerine yakın kolayca ulaşabilecekleri açıkça ilan edilen bir kamu mekanizmasının da olmadığını belirten Gülsun Kanat şöyle devam ediyor:
“Buna karşın devletin bunlara karşı ne yapılabilir, nasıl bir sosyal politika geliştirilip, şiddetin yoksulluk ile daha çok genç kadınları vurmasını nasıl engelleyebiliriz diye düşünerek geliştirdiği önleyici bir yaklaşım da yok. Genç kadınlar devlet mekanizmalarından faydalandıkları durumda dahi bilgisayar vb. ihtiyaçları karşılanmadığı için Mor Çatı’ya başvuruyorlar. Bunun yanı sıra burs için başvurulabilecek örgütlerin de çok fazla şartı olabiliyor, bu durum ailesinin varlık durumu görece iyi olan ama aileden şiddet yaşayan genç kadınların da destek almasını engelleyen bir şeye dönüşebiliyor. Buralara başvuru yaparken gelir düzeyine bakmak gibi standart bir değerlendirmenin değil kadınların ihtiyaçlarına odaklanan bir değerlendirmenin hayati olduğunu görüyoruz.”
“Kriz şiddetin nedeni değil ama tetikleyicisi”
Ekonomik krizlerin şiddetin nedeni olmadığının ama şiddetin sıklaşmasını, yoğunlaşmasını tetikleyecek, sorunları arttıracak bir özelliğe sahip olduğunun altını ısrarla çizen Gülsun Kanat, bununla beraber yoksullaşmanın kadının işsizlik nedeni ile zaten şiddet uygulayan adamla, baba veya erkek kardeş ile aynı ortamda daha fazla zaman geçirmesi, destek alabileceği mekanizmalardan daha uzaklaşmasına sebep olması, kadınların şiddete dayanma toleransını elinden alırken bir yandan kadının bu şiddetten uzaklaşmasının da önüne geçen büyüyen bir engel olduğunu sözlerine ekliyor:
“Kadınlar ayrılığı planlarken çocukların okul masrafı, beslenmesi gibi birçok unsuru düşünmek zorunda. İş buldukları durumda çocuk bakımı için yeterli destek yok. Şiddet nedeni ile tanıdık olan ortamlarından ayrılmak zorunda kalan kadınların çocuk bakımını ücretsiz olarak birilerinden istemesi zor olduğu gibi, belediye ve devletin olanakları her çocuğun bakımının sağlanmasına destek vermiyor. İşinin, kreşin, okulun yakınında bir ev tutulmamışsa, ulaşımın kendisi de bu hayata katılan ayrı yüksek bütçeler oluyor.”
Daha fazla evsiz kadın ve çocuk…
Mevcut krizin çok daha fazla evsiz kadın ve çocuğa sebep olacağını, sığınaklarda kadınlar güvenlik veya şiddetsiz ortamlarda kalma ihtiyacından çok ekonomik yoksulluk, yoksunluk durumunda kalacaklarını ifade eden Gülsun Kanat, yapılması gerekenleri de şöyle sıralıyor:
“Kadın ve çocukların hayati riskleri de bu noktada sunulamayan politikalar nedeni ile artmaktadır. Sosyal politikalar sadece çocuklu kadınlar için düzenlenmemeli, iş olanaklarının arttırılması, konut desteği, işsizlik maaşı, sağlık giderlerinin karşılanması gibi yeni sosyal destek mekanizmaları sağlayacak yaklaşımların sosyal politikalara yansıması ve yoksulluğun, ekonomik krizin kendisinin kadınlar üzerinde daha çok şiddet uygulamaya bahane oluşturmaması adına var olan mekanizmaların, haklarımızın farkındalığının arttırılması gerekli. Ve kadın ve çocukların bu bilgiye, mekanizmalara, haklara ulaşması kolaylaştırılmalı.”