Kadınlar yükselen sömürüye karşı örgütlenmeyi seçiyor

Salgın süreci varolan eşitsizliği derinleştirdi. Kadınların evlerinden çok işyerlerinde şiddet gördüğünün kayıt altına alındığı her türlü eşitsizlik ve sömürünün yaşandığı bu dönemde kadınlar, haklarını aramaktan vazgeçmiyor. Pandemi sürecini DİSK/Genel –İş Sendikası İstanbul Konut İşçileri Şube Başkanı Nebile Irmak Çetin “Sınıf içinde sınıf doğdu” sözleri ile tanımlarken “Erkek egemenliğinden beslenen kapitalist sistemin yürütmüş olduğu siyaset ve ekonomik politikaların kadın düşmanlığı üzerinde kurulu olduğuna dair bir kadın bilinç düzeyi yükseliyor.” diyor.
SARYA DENİZ
İstanbul- DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası 8 Mart öncesi sendika üyesi kadınlarla çarpıcı bir anket çalışması yaptı. İşçi kadınların pandemi döneminde yaşadığı sorunları gösteren çalışma kadınların evlerinde ve en çok da iş yerlerinde şiddet gördüğünü ortaya koyuyor. 
Rapora göre ankete katılan işçi kadınların yüzde 68’i kendileri ve çocuklarına yönelik şiddetin arttığını söylüyor. Şiddetin yüzde 7’si evde, yüzde 17,4’ü iş yerinde gerçekleşiyor. Özellikle pandemi döneminde  yoksullukla baş etmek zorunda olanlar da yine kadınlar. 
8 Mart’ı, kovid-19 salgının etkisi ile kadına yönelik şiddetin ve kadın emeğine yönelik saldırıların arttığı, işsizliğin yükseldiği, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derinleştiği bir süreçte karşılayan kadınların yaşadıklarını DİSK/Genel –İş Sendikası İstanbul Konut İşçileri Şube Başkanı Nebile Irmak Çetin ile konuştuk. 
*COVID-19 sürecinde Türkiye’de kadınlar evlerinde ve iş yerlerinde şiddete uğradı. Genel İş tarafından kadın işçilerle yapılan ankette de bu tespit var. Peki neden özellikle bugün işyerlerinde artan şiddetten söz ediyoruz? Sebepleri neler?  
Şiddet kadınların hayatından hiç çıkmadı ki. Taciz ve tecavüzün açıklanması kadınlar için ne kadar zor ise şiddetin açıklanması da bir o kadar zordur. Kadınlar yaşadıklarını açıklarsa acınacak duruma düşmekten zayıf görünmekten ve onurunun incinmesinden korkar. Pandemi süresinde kadınların evde, işte uğradığı şiddet “bıçak kemiğe dayandı” dedirtti. Eve kapanmanın ilk aylarında kadının üzerinde yük çok ağırlaştı. Okul ve kreşlerin kapalı oluşu, hasta ve yaşlı bakımı ve işe gitmeyen eşin angaryası çeşitli şiddet sarmalında kadını nefesiz bıraktı. Avrupa ülkelerinden Fransa,  Almanya, İtalya, Kanada gibi ülkeler kadının güvenliği ve korunması için çeşitli tedbirler aldılar. Hatta bunun için önemli bütçe ayırdılar. Araştırma merkezleri şiddet araştırması yapıp veriler paylaştılar. Türkiye’de henüz kapsayıcı olmasa da, kurumların kendi ölçeğinde yaptığı araştırma sonuçları durumun vahametini gözler önüne seriyor. 
İş şiddetin kendisi oldu....
Sendikamız Genel-İş Araştırma Dairesi, 21 bin kadın üyemizden kısa bir zaman diliminde sadece yüzde 4 üne ulaşarak bir araştırma yaptı. Covid 19 süresinde zorunlu çalışma iş kolu hizmet sektörü olduğu için kadınlar çalışmak zorunda kaldı. Covid 19 riskinin yüksek olduğu işte çalışmak tek başına ciddi bir psikolojik şiddettir. “Toplumun sağlığı” için yapılan işler kat be kat arttı. Örneğin ofiste günde bir kez silinen masa birkaç kez silmeye başlandı. Hafta da bir temizlenen kapı kolları her girip çıkandan hemen sonra temizlendi. Kadınların hayatlarına farklı kimyasal temizlik ürünü sağlıklarını da tehdit ederek girdi. Bu katmerli işleri yaparken de hep başlarında şef ve emir buyuranlar var. Yaptıkları işi tekrar yapması için ses tonları yükselir, kaşları çatıklaşır.  İşyerinde kadınlara üzerindeki bu şiddet türleri normal seyre dönüşmüş durumda. Bu ağır baskıyla akşamı iple çekip bir an önce kendini eve atan kadınlar evlerinde de başka şiddetin içinde buluyor kendini. 
*Özellikle iş yerinde şiddetin artması bu dönemdeki denetimsizlikten kaynaklı olabilir mi? Değilse neden şimdi?
İşyerinde şiddet hep vardır. Sendika olarak birçok işyerimizde yapmış olduğumuz toplu iş sözleşmelerinde evde eşine ve çocuklarına şiddet uygulayan işçinin maaşının tamamı veya yarısı şiddete uğrayan eşe verilmesinden tutunda işten çıkartılması vb. maddeler var. Aynı zamanda işyeri içinde geçerli. İşyerlerinde şiddetin önlenmesi için Çalışma Bakanlığı bölge müdürlüklerinde, izleme büroları açılacağı belirtilmişti ancak hala hayata geçirilmedi. Dünyada işyerinde taciz ve şiddete karşı çeşitli mücadeleler verildi. 2019 yılında dünya çalışma örgütü İLO’nun almış olduğu 190 sayılı kararla işyerlerinde şiddetin önlenmesi tavsiyesinde bulundu. Türkiye bu kararı da imzalamadı. İş yerinde şiddetin önlenmesine dair bu kadar çabaya rağmen hiçbir önlemin alınmaması hata Türkiye nin İLO 190 sayılı kararını imzalamaması şiddetin her gün artmasına yol açıyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini de derinleştiriyor. Muktedirler, kadın- erkek eşitliğini ret ettikçe bunun adı denetimsizlik ve duyarsızlık oluyor. 
*Dünyada ve Türkiye’de pandemi döneminde kadınlar erkeklere oranla daha fazla iş kaybına uğradılar. Kadınların istihdam kaybına uğramaları nasıl açıklanabilir?
İstisnalar hariç, kadınların yedek iş gücü ve nitelikli olmayan işlerde istihdam edilmesi genel bir tercih sebebidir. Pandemi sürecinde yaşanan krizde en çok kadınlar iş kaybına uğradı. Bir çoğu da evden yarı çalışma ya mecbur bırakıldı. İş kaybının en çok yaşandığı iş kolları sıralamasında ev hizmetlerinde çalışan kadınlar yer alıyor. Bu kadınların yüzde doksanı işini kaybetti. Ofis çalışanları (finans sektörü, hukuk büroları, çağrı merkezleri, insan kaynakları vb.), eğlence ve turizm sektörü (otel, cafe, restoran, tatil yerleri vs.), kreş ve özel okullarda çalışanlar, kantin, geçici ve gezici tarım işlerinde çalışan kadınlar işini kaybetti. Bunun da gerekçesi pandemiden kaynaklı yaşanan kapanma olarak gösterildi.
*Kadın yoksulluğu arttı. Yapılan çalışmalar da bunu gösteriyor. Siz bir sendikacı olarak işçi kadınların bu süreçte yaşadıklarını nasıl anlatırsınız?
Evet yoksulluk genel anlamda arttı. Türkiye’de bunun etkisi çok fazla, gittikçe de derinleşiyor. Bunun da ağır yükü kadının sırtına biniyor maalesef. Sendika olarak örgütlü olduğumuz iş yerleri genel anlamda “toplum sağlığını” ilgilendiren hijyen ve temizlikten sorumlu olduğu için iş kaybı yaşanmışlık pek olmadı. Yoğun olarak ücretsiz izin, yarı zamanlı ve kısa çalışma biçimleri yaşandı. Bu da işçinin gelirini düşürdü yoksullaştırdı. Bu süreçte en çokta kadınlar bu çalışma biçimlerine tabi tutuldular. Aile de iş kaybı yaşayan bireylerde eklenince temel geçim standartları düştü. Yanı sıra zam yağmuru ve enflasyonun her gün yükselmesi de geçinemeyecek durum yaşayan insanların çoğalmasına sebep oldu. Sahada en çok kadın işçilerle bir aradayız. Sohbetlerde çocukları ve kendileri için bir geleceksizlik kaygısı var. En önemli gelişme ise erkek egemenliğinden beslenen kapitalist sistemin yürütmüş olduğu siyaset ve ekonomik politikaların kadın düşmanlığı üzerinde kurulu olduğuna dair bir kadın bilinç düzeyinin yükselmesidir. Bana göre böyle süreçler genel anlamda emekçileri ve kadınları daha çok mücadeleye ve örgütlemeye sevk etmektedir.  
*İşçiler kod 29 işverenlerin kalkanı gibi kullanılıyor. Bu yolla işlerinden edilen bir çok işçi var. Kadınlar açısından bu maddenin kullanılmasının nasıl bir anlamı ve riskleri var?
Pandemi sürecinde Türkiye Cumhurbaşkanı kararnamesiyle işten çıkarma yasağı getirildi. Bu yasak Mart ayının sonunda bitecek. Ancak işten çıkarma yasağı işçiler için adeta bir kıyım oldu. İşçilerin bu süreçte yaşamış olduğu hak ihlal ve kayıplara karşı mevcut anayasa ve yasalardan doğan haklarını kullanırken kod 29 kırımına uğradılar. İşten çıkartılma yasakken işverenlerin böylesi keyfiyet içinde tazminatsız işçiyi çıkartma zevkini yaşaması sürecin kendisine sunduğu bir lütuf olduğunu yıllarca emek veren işçiye hiçbir tazminat ödememe yükünden kurtulma fırsatı yaşadı ve yaşıyor. Ücreti ödemeyen, mobing ve şiddete uğrayan işçi, sendikaya üye oldu veya demokratik hakkını kullanarak eylem yaptığı için kod 29’dan işten atılıyor. Kaldı ki sendikal üyelik anayasal güvence altında. Sendikaya üye olan bir işçiyi işten atmak veya baskı yapmak suçtur. Bu suçu işleyen yüzlerce işvereni tazminat ödemeye mahkum eden yığınla mahkeme kararı var. Yasa ve kanunun geçerli olmadığı bir süreç yaşıyoruz. Kod 29 mafyavari bir şekilde işçiye uygulanıyor. “Genel ahlak kurallarını” tanımlayan bu maddeden işten atılmalarda bir daha iş bulunması zorlaşıyor hatta imkansızlaşıyor. Kadınlar için daha vahim sonuçlar doğuruyor. Her şeyden önce kadınlar toplum yargısına maruz kalıyor, evde “nasıl bir ahlaksızlık yaptın” sorgulaması ve şiddete varan mağduriyet yaşıyor. Kod 29 çalışma hayatının sonlanmasına neden olan, şiddetin önemli bir türüdür ve kadınlar için ciddi bir tehlikedir. 
*Kadınlar daha çok hizmet sektöründe çalışıyorlar pandemi ile birlikte çalışma koşulları da değişti. Şuan işçiler üzerindeki tehdit nedir?
Hizmet sektöründe hijyen ve temizlik adeta pandemiye karşı panzehir olmuş durumda.  Bu işleri yapan biz hizmet sektör çalışanların rutin yapmış olduğumuz işler kat be kat arttı. Günlük yapılan bir iş beş veya daha fazla kereler yapılıyor. Başka branşta çalışan işçiler de temizlik de çalıştırılmaya zorlanıyor ya da zorunlu kılınıyor. Bu da iş yükünü ağırlaştırdığı için beden yorgunluğu ve psikolojik sorunlar doğuruyor. Sendika olarak en çok şikayet aldığımız bir konudur. İşveren veya amirlerle çatışmalar yaşıyoruz. Kısmen düzeltmeler yapılıyor. İşsizlik artıkça çalışanlar üzerinde baskı da artıyor yani işsizlik, işi olanlara karşı tehdit olarak kullanılıyor, dolaysıyla işçi işini kayıp etmemek için çoğu zaman kendinden ödün vermek mecburiyetinde kalmak kalıyor. 
*8 Mart öncesinde bir çok kadın işçi ile buluşuyorsunuz. Salgın sırasında ve sonrası için eşitsizliğin derinleşmesine karşı talep ve önerileriniz neler? Kadın işçilere çağrınız ne olur?
Salgın süreci var olan eşitsizliği derinleşti. Sınıf içinde sınıf doğurdu, en önemli eşitsizlik kadınların hayatında yaşandı. Kadınlar işini kaybetti. Yoksullaştılar ve şiddetin her türlüsünü bulundukları her alanda yoğun yaşadılar. Ekonomik, politik, sosyal özgürlükten yoksun bırakılma, öldürülerek, cezaevlerine konularak ve başkaca yaptırımlarla yaşıyorlar. 
Dünyada 8 Mart 110 yıldır kadınların talepleriyle kutlanıyor. Kadınların taleplerinin karşılanması bir yana var olan kazanımları ve hakları da yok edildi ve edilmeye de devam ediliyor. Artık kadınlar için bu yıl 8 Mart isyan yılı olacak gibi görülüyor. Kadınlar tacizi ve tecavüzü artık yüksek sesle ifşa ediyor, şiddete ve kadın katliamına karşı ülkelerde dalga dalga kampanyalar örgütlüyor. Kadınlar, emek, beden ve kimlikleri üzerindeki her türlü sömürünün sonlanmasına karşın bilinç yükselişiyle birlikte örgütlenmeyi önemsiyor bu yönlü direnişler örgütlüyor. Pandemi sürecinde Türkiye’deki direnişlerin bir çoğunu kadınlar başını çekiyor. Migros, Simbo ve diğerlerinde olduğu gibi. Sonuç olarak erkek egemen kapitalist sistemin kar hırsı uğruna delik deşik edilen yorgun bir dünyada kötülerin kötülük tohumunu ekmesini durduracak tek güç kadınlardadır ve elbette yoksul halklar ve emekçilerdedir. Kadınlar zaman kaybetmeden güç birliği yapmalıdırlar. Örneğin çalışanlar için sendikalar kadın mevzilerine dönüşmeli. Bu yıl DİSK ve sendikamızın da  çağrısı bu yönlüdür. Kadınların sendikalarda örgütlenmesi şiar ediniyoruz. Ayrıca kadınların mücadele alan ve yöntemlerinin güvence altına alınması da gerekiyor; bu da Türkiye’nin imzaladığı halde uygulamadığı İstanbul Sözleşmesi ile sağlanabilir. Çalışma yaşamında şiddete karşı mücadele belgesi olan İLO’nun 190 sayılı tavsiye kararının derhal imzalanması ve yasalarda kadını koruyan kanunlar hayata geçirilmelidir. Böylece güvenceli bir yolda taleplerimizi haykırıp yaşamın her alanında  toplumsal eşitlik temelli bir dünya da, bir ülkede barış, eşitlik ve özgürlük içinde  yaşayacağımız mücadeleyi daha çok büyütmek ve örgütlenmek zorundayız.