Ev işçiliğinden örgütlü mücadeleye hak yolculuğu

Çalıştığı evin penceresini silerken 3’üncü kattan düşerek ağır yaralanan ve uzun süre tedavi olan Minire İnal, yıllarca “işçi” olduğunu kanıtlamak için mücadele etti. Minire İnal, kurucusu olduğu İmece Ev İşçileri Sendikası’nda hak yolculuğunu sürdürüyor.

ROJDA KIZGIN

Haber Merkezi- Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de ev işçileri, ağır iş yükünün altında sosyal güvence, emeklilik, sağlık sigortası, iş güvenliği haklarından yoksun çalışıyor. Kullandıkları temizlik ürünleri ve yaptıkları ağır işler nedeniyle bel fıtığı, kas yırtılması, menisküs, astım gibi sağlık sorunu yaşamayan ev işçisi ise neredeyse yok. Ev işçileri kimi zaman çalıştıkları evlerin pencerelerini silerken düşerek hayatlarını kaybediyorlar tıpkı ev işçileri Rukiye Şimşek, Fatıma Aldal, Şerife Soysal, Gültekiye Özmen gibi.

‘Ev işi iş, ev işçisi işçidir’

“Dünya Ev İşçileri Günü” nedeniyle 16 Haziran’da İmece Ev işçileri Sendikası üyeleri, “Ev işi iş ev işçisi işçidir” sloganıyla Antalya, Bursa, İstanbul'da eylem yaptı. Ev işçileri, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 2011’de kabul ettiği ve birçok ülkede uygulanan “Ev İşçilerine İnsanca İş Sözleşmesini” (ILO C189) Türkiye’nin de imzalamasını ve İş Yasası kapsamına alınmalarını istiyor.

Bir dönem kendisi de ev işçisi olan İmece Kadın Dayanışma Derneği’nin aynı zamanda kurucusu olduğu Ev İşçileri Sendikası’nın Genel Başkanı Minire İnal, süren hak yolculuğundan ve hikayesinden bazı kesitlerle ev işçilerinin yaşadıkları sorunları, maruz kaldıkları ayrımcılıkları ve talepleri anlattı.

‘Bir ekmek parası gelir diye ev temizliği işine başladım’

Antalya’da yaşayan Minire İnal, kendisini işçi, üretken, ezilen, yok sayılan, emeği görünmeyen bir emekçi olarak tanıtıyor. Minire inal, Antalya’nın turizm kenti olması nedeniyle bir süre turizm sektöründe daha sonra ise tekstil sektöründe olmak üzere çeşitli işlerde çalışır. Ancak en son çalıştığı tekstil firması Minire İnal’ın uzun süre maaşını vermez. İki çocuğu olan Minire İnal, eşinin de düzenli işi olmaması üzerine kendisinin deyimiyle “Bir ekmek parası” gelir diye 2006 yılında ev temizliği işine başlar.

‘Yaptığımın bir iş olduğunun farkında değildim’

Ev işinde çalışmaya başladığında kendisini işçi olarak görmeyen Minire İnal, bu durumu şöyle açıklıyor: “İşe gidiyorum diyordum ama evde yapılan tüm işlerin yani yemek, temizlik, bulaşık, çamaşır, çocuk bakımının kadınların yapması gereken bir görev olarak görüyordum. O yüzden yaptığımın bir ‘iş’ olduğunun farkında değildim.”

‘Pencere silerken 3’üncü kattan düştüm’

Ev işçisi kadınların çoğunun yaşamını yitirmesine neden olduğu ev kazalarından birini Minire İnal da yaşar. 2009 yılında haftanın iki günü düzenli olarak çalışmaya gittiği evin penceresini silerken 3’üncü kattan düşer. “Hayatımı alt üst etti” dediği kaza sonrası uzun bir tedavi süreci başlayan Minire İnal defalarca operasyon geçirir aylarca hastanede kalır. Hastaneden taburcu olduktan sonra yaklaşık 2 yıl evde bakıma muhtaç yaşayan Minire İnal, yavaş yavaş kendi işlerini yapmaya başlasa da hala birçok işini yapamıyor. Yaşaması bile mucize olan Minire İnal, “Ben hayattayım ama nasıl hayattayım, yaşamımı nasıl idame ettiriyorum bunu ancak kendim bilirim” diyor.

Hukuki mücadeleye başlar

Yaşadığı kazaya ilişkin hukuki mücadele başlatan Minire İnal, 2013 yılında Antalya 1’inci İş Mahkemesi’nde sendikanın desteğiyle dava açar. 5 yıl süren davada savunmasını 5 gönüllü avukatın yaptığı Minire İnal’ı her duruşmada sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler, kadın örgütleri yalnız bırakmayarak destek olur.  Mahkemede “Bir ev işçisini 5 avukat mı savunuyor” diyen hakimin bile İş Yasası’nda olmadıkları için ev işçilerini itibarsız, yaptıkları işi değersiz gördüğüne işaret ediyor Minire İnal.

‘Mahkeme ev temizlediğim için işçi görmedi beni’

Ancak tüm çabaya rağmen 5 yılın sonunda mahkeme Minire İnal’ın düzenli olarak gittiği evde haftanın iki günü çalışmasının 2015 yılında torba kanunla çıkarılan yasada yer alan “10 gün çalışma” esasını karşılamadığı gerekçesiyle davayı aleyhine sonuçlandırır. Minire İnal, dava sürecini şöyle anlatıyor:

“Davam 2013 yılında açıldı ancak mahkemenin bahsettiği yasa 2015 yılında çıktı. Hukukçular dünyanın hiçbir yerinde geriye dönük dava işlemeyeceğini söyledi. İstinafta da dava aleyhime sonuçlandı. Davam şimdi Anayasa Mahkemesi’nde sürüyor. İşin garip tarafı SGK'nın avukatı da işveren tarafındaydı ve bana ‘Sen İş Yasası’nda olmadığın için senin yaşadığın kazayı da iş kazası olarak tanımlayamayız’ dedi. Ben İş Yasası’na göre evde değil de evin bahçesinde çalışsaydım ‘tarım işçisi’ oluyordum ev temizlediğim için işçi değildim!”

‘Zarara uğrayan, sakatlanan benim cezalandırılan da benim’

Mahkeme, Minire İnal’a davayı kaybettiği için SGK’nin mahkeme ve avukat masraflarını ödemesine yönelik karar verir. Hiç aklında bile olmayan babasından kalma bir dağın başındaki bahçede hissesi göründüğü için bahçeye getirilen haciz kararıyla mahkeme masrafları Minire İnal’dan tahsil edilir. Minire İnal, bu karara “Hukuki hak arayışımızda da yasalar böyle işliyor. Ev işçisinin düştüğü durum da bu. Mağdur olan benim, maddi manevi zarara uğrayan benim, sakatlanan benim ve cezalandırılan da benim. Bir de madalya verselerdi işverene. Bu kadar olur mu?” şeklinde tepkisini dile getiriyor.

‘Gariban temizlikçiler öldü’ haberiyle sendikalaşma yolunda adım atılır

Bir ev işçisi olarak yaşadığı birçok sıkıntı, maruz kaldığı haksızlıklar ve geçirdiği ev kazasının ev işçilerinin sorunlarını daha iyi anlamasını sağlayan Minire İnal, ev işçilerinin örgütlendiği sendika hayalini ev işçisi arkadaşlarıyla birlikte gerçekleştirir. Minire İnal, sendika kurmayı düşündüren olayı ise şöyle aktarıyor:

“Ev işçileri olarak birbirimizin sorunlarını dinliyorduk. Ve o sorunları dinledikçe hep bir sendika kurma hayalimiz oluyordu. Bir gün İstanbul Kurtköy'de otobüs durağında bekleyen 3 ev işçisine zengin bir iş insanın oğlu arabasıyla çarptı. Ve ev işçileri hayatını kaybetti. Ertesi gün ev işçilerinin ölümü gazetelerde ‘gariban temizlikçiler öldü’ diye haber oldu. Bu başlık bile bizim ne kadar hor görüldüğümüzü gösteriyor. Bu olay bardağı taşıran son damla oldu. Sendika kurmaya karar verdik. Biz gariban değildik birçok işçi gibi çalışıp alnımızın teriyle emeğini kazanan işçilerdik.”

‘Türkiye’de yaklaşık bir milyon ev işçisi var’

Sendika kurmak için 2013 yılında ev işçileriyle birlikte çalışmalara başlayan Minire İnal, zorlu bir mücadele sonucu 2014 yılında resmi olarak İmece Ev İşçileri Sendikası’nı kurarak, "Ev İşçileri İçin İnsana Yakışır İş Sözleşmesini" (ILO C189) Türkiye'nin imzalaması ve İş Yasası kapsamına alınmaları için mücadeleye başlar. Minire İnal, “Türkiye'de bir milyonu aşkın ev işçisi olduğu söyleniyor. Bunun yüzde 90'ı kadınlardan oluşuyor ve bunun da yüzde 80'den fazlası ise sigortasız. Sigortalı olan ev işçileri de çalıştıkları yerlerin işyerlerinden ya da şirketten sigortalı gösteriliyor. Ev işçileri sigortasız oldukları için sendikaya üye olamıyorlar. Ama iletişimde olduğumuz çok fazla ev işçisi var. Ev işçilerinin İş Yasasında olmaması hükümetin ve işverenin işine geliyor!” diyor.

‘Ev işçilerinin yarını yok’

Ev işçilerinin sosyal güvence, sağlık güvencesi, emeklilik, işçi sağlığı, iş güvenliği gibi haklarının olmadığını anlatıyor Minire İnal ve “Ev işçilerinin hiçbir geleceği yok, yarını yok. Bugün işe gitseler yarın iş var mı belli değil. Bugün gittikleri ev işinde yarın gelmemeleri istenebiliyor düzenli çalıştığı yer dahi olsa” diye ifade ediyor.

Ev işçileri bazen canından bazen sağlığından oluyor

Minire İnal, ev işçilerinin yaşadığı kimi zaman ölümlerine sebep olan ev kazaları, sağlık sorunları ve maruz kaldıkları ayrımcılıkları ise şöyle anlatıyor:

“Genelde ev işçileri cam silerken düşerek hayatını kaybediyor. Şimdiki pimapen pencereler küçük vidalarla tutturuluyor bazen çerçeveyle düşen arkadaşlarımız oluyor. Bunun dışında bir mutfak dolabını silerken sandalyeden kayıp düşebilirsiniz, banyoda, balkon yıkarken ayağınız kayar düşebilirsiniz. Şiddete uğrayan, taciz, tecavüz edilen ev işçileri olabiliyor. Suçlamalara maruz kalıyorlar. Ben kendim de hırsızlıkla suçlandım. Hemen hemen bütün ev işçileri hırsızlıkla suçlanmıştır. Kullandığımız kimyasallardan astım hastası olmayan ev işçisi yok. Kaldırdığımız eşyalardan bel fıtığı olmayan ev işçisi yok. Dizlerimizle çömelerek yer sildiğimiz için menisküs olmayan ev işçisi yok. Cam silmekten kollarında lif yırtılması, kas yırtılması olmayan ev işçisi yok. Birçok arkadaşımız kolunu kaldıramıyor. Çünkü her gün cam siliyor, halı siliyor, yer siliyor. Sağlığımızı kaybettik. Pandemi döneminde birçok ev işçisi çalışamadı. Kıdem tazminatı, ek ödenek gibi bir şansı olmadı. Sadaka gibi bir şeydi yetersizdi ama o sadakayı da alamadılar. Temel ihtiyaçlarını karşılayamadılar.”

Yaşamlarını yitiren ev işçilerinin hakkını da arıyorlar

Hukuki mücadelede umut verici kararlar da olduğunu anlatıyor Minire İnal ve şu örnekleri sıralıyor: “Eski İmece Sendikası Başkanı Ayten Kargın’ın ev işverene açtığı davayı kazandı. Çalıştığı 8 yılın primlerinin ödenmesine karar verildi. Yine cam silerken düşerek yaşamını yitiren ev işçisi arkadaşlarımızdan Rukiye Şimşek, Fatima Aldal'ın da davasını kazandık. Takip ettiğimiz davaların dışında Adana, İzmir, İstanbul, Ankara'dan avukatlar beni arayarak ev işçilerinin kendilerine yaptığı başvurular için bizim dava süreçlerimize ilişkin bilgi alıyorlar.”

‘Temizlik şirketleri modern köle ticareti yapıyor’

Son zamanlarda hemen hemen her ilde kurulan “temizlik şirketleri” de ev işçilerini çifte sömürenlerden. Düzenli iş bulamayan ev işçilerinin çalışmak zorunda kaldığı temizlik şirketlerini “Modern köle ticareti” olarak tanımlayan Minire İnal, “Bunun başka açıklaması yok. Ev işçileri de bu temizlik şirketlerinin sigorta yaptıklarını düşünüyorlar. Şirketler aynı eve bir ayda 10 günün altında giden ev işçilerini yüzde 2 primle sigortalı gösteriyor. Bu sadece işvereni koruyor” diye belirtiyor.

‘Ev işçileri olmazsa ne olur?’

“Ev işçileri olmazsa ne olur?” diye sorarak kendisinden örnek vererek bir ev işçisinin iş yükünü şöyle anlatıyor Minire inal: “Çalıştığım evde iki çocuk, iki köpek ve iki de kedi vardı. İşveren eve gelene kadar yemeklerini hazırlardım, çamaşırlarını yıkardım, ütülerini yapardım ve evde yapılacak bir iş bırakmazdım. Ben olmazsam kim yapacaktı bunları? Belki kendi mesailerinden yapacaklardı ya da söz verdikleri işlerini yetiştiremeyeceklerdi. O yüzden işverenin çalıştığının yüzde 40'ı evde çalışanın hakkı.”

‘Ev işçisine ‘kadın geldi’ diyorlar çalışan erkek olunca ‘usta’ diyorlar!’

Bir de çok yaygın olarak ev işçilerine yönelik ayrımcı bir ifade olan “kadın” hitabına tepki gösteriyor Minira İnal ve şu örnekle tepkisinin haklılığını anlatıyor: “Ev işçisi çağıranlar ‘sana kadın geldi mi, sana gelen kadın nasıl’ diyor. ‘Evinize bir elektrik tesisatçısı, su tesisatçısı ya da herhangi bir servis geldiğinde 'erkek' mi geldi diyorsunuz?’ diye soruyorum. ‘Usta ya da servis geldi diyoruz’ diyorlar. Neden ev işçisi geldiğinde ‘kadın’ geldi diyorsunuz? Kadınız ama işçiyiz. Sloganımız da 'ev işi iş ev işçisi işçidir'.

‘Göçmen ev işçileri hiçbir şekilde seslerini duyuramıyor’

Minire İnal, göçmen ev işçilerinin durumunun daha zor olduğunu ve çok daha düşük ücretlerle çalıştırıldıklarını söyleyerek, şu bilgileri paylaşıyor: “Pasaportları ellerinden alınıyor. Genelde yatılı olarak çalıştırılıyorlar. Yatılı kaldıkları evlerde, depo, kiler gibi sağlıksız koşullarda yaşıyorlar. Hiçbir şekilde seslerini duyuramıyorlar. Birçoğu kaçak çalışıyor. Benim tanıdığım birçok göçmen ev işçisi var. Kaçak çalıştıkları için de çok fazla göz önünde olmak istemiyorlar. Tanıdığım işverenler var onlar da bizlerle görüştürmüyor çünkü düşük ücretler veriyorlar ‘sendikaya gelirlerse gözleri açılır haklarını öğrenirler’ diyerek bizden uzak tutuluyorlar. Pes etmiyoruz gerekirse onların isimlerini telaffuz etmeden hakları neyse onlar için de mücadele ediyoruz.”

‘İstanbul Sözleşmesi’ni fesheden ILO C 189’u imzalar mı?’

ILO C189’u imzalayan ülkeler olduğunu ancak Türkiye için “İstanbul Sözleşmesini fesheden ILO C 189'u imzalar mı?” diye soran Minire İnal, “Ya imzalayacaklar ya imzalayacaklar. 1 milyon ev işçisinin hayatı söz konusu. Kaç ev işçisi daha ölecek bu taleplerin kabul edilmesi için” diye soruyor.

‘Gelin birlik olalım hakkımızı birlikte arayalım’

Toplumun, ailenin, sistemin baskısı nedeniyle ev işçilerinin sendikada örgütlenmekten çekindiğini anlatıyor Minire İnal, Ev İşçileri Sendikası Çatısı altında birlikte mücadele etmek için ev işçilerine şöyle sesleniyor:

“Önce kendimizi işçi olarak görmemiz lazım. Birçok eğitim çalışması yaptık sendikada. Eğitimlere katılan ev işçilerinin geri dönüşleri çok güzel oldu. Gelin birlik olalım, birlikte sesimizi yükseltelim. Hakkımızı birlikte arayalım. Ben mücadele ediyorum kendim için ama gelin birlikte mücadele edelim hepimiz için. Gelin hep birlikte İmece Ev İşçileri Sendikası çatısı altında örgütlenelim haklarımız için, el ele. Tek başına bir şey olmuyor.”