Türkiye’de çevre talanı: Doğal afet değil politik bir sonuç
Ekoloji Aktivisti Süheyla Doğan, Türkiye’de doğa ve yaşam alanlarının sermayeye açıldığına dikkat çekti ve herkese ekolojik bir yaşamın inşası için mücadele çağrısında bulundu.

SERPİL SAVUMLU
İstanbul- Türkiye’de özellikle peş peşe çıkan orman yangınları, çıkan yerler ve müdahalede kimi eksiklikler dolayısıyla pek çok eleştiri ve protestolara neden oldu. Yangınların yaygın bir şekilde yaşanması endişeleri arttırırken küle dönen araziler ve yitirilen canların hesabı nasıl verilecek tartışma konusu.
Türkiye’de artan orman yangınlarına ve doğa talanı ile ilgili konuştuğumuz Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Süheyla Doğan, mevcut yangın politikalarını eleştirerek, doğa ve yaşam alanlarının sermayeye açılmasına tepki gösterdi. Süheyla Doğan, geçtiğimiz günlerde TBMM’de kabul edilen iki yasanın da bu sürecin hızlandırılmasına hizmet ettiğini belirtti.
‘Mücadele politikası yanlış’
Süheyla Doğan, yangınlarla mücadele politikalarının eksikliğine dikkat çekerek şunları dile getirdi:
“Ülkemiz son yıllarda çok ciddi orman yangınları yaşıyor hem yangın sayısı hem yanan alan büyüklüğü hem de yangınların yerleşim yerlerine çok yakın hatta içinde oluşu çok ürkütücü hale gelmeye başladı. Yangınlar nedeniyle yok olan ormanlar, yaşamını yitiren yurttaşlar ve tüm diğer canlar için yüreğimiz yanıyor. İçinde bulunduğumuz durumun vahameti, iktidarın orman yangınlarıyla mücadele politikasının yanlışlığını ortaya koyuyor. Halihazırdaki politika, yangına en kısa sürede müdahale ederek en az orman alanı kaybı üzerine odaklanmaktadır. Nedenlerine ve nedenleri ortadan kaldırmaya yönelik politika üretilmemektedir.”
‘Ormanlar bir ekosistem olarak görülmeli’
İktidarın önleyici politikalarının olmadığını vurgulayan Süheyla Doğan, “Ormanlar ekosistemin bir parçasıdır. Ormanları ekosistemin bir parçası değil de rant aracı olarak gören ve ormanları yok ederek her türlü enerji, madencilik ve turizm yatırımlarına ve yapılaşmaya açan politikalar kontrol altına alınmadan ormanlar üzerindeki baskıyı ve yangınları kontrol altına almak ve azaltmak da mümkün olmayacaktır. İktidar, ormanları bir ekosistem olarak görmeli, ormanı koruyucu önlemleri almalı ve yasal düzenlemeleri yerine getirmeli, mevcut orman yangınları politikasını değiştirmelidir” dedi.
‘Saraydan tasarruf edilmeli’
İktidarın özellikle yangınların nedenine odaklanması gerektiğini ve nedenleri ortadan kaldıracak politikaların geliştirilmesinin önemine işaret eden Süheyla Doğan, şöyle devam etti:
“Olası yangınlar için karadan ve havadan müdahale için gerekli ve yeterli donanıma sahip profesyonel ve gönüllü insan gücü oluşturmalı, arazöz, iş makinası, helikopter, uçak gibi araçlarla yangın filosunu güçlendirmelidir. Yangının tasarrufu olmaz. İktidar, yangın önleme harcamalarından tasarruf etmek yerine lüks özel uçaklardan, arabalardan, saraylardan tasarruf etmelidir. Yangın demek, ekosistem kaybı, can kaybı, mal kaybı, anıların, kültürün, geçmişin kaybı demek. Ormanlar enerji ve maden şirketleri ve turizmcilerin işgalinden kurtarılmalıdır. Enerji ve maden şirketleri yangın dönemi boyunca faaliyetlerini durdursun, tüm makine parklarını Orman İdaresi’nin emrine sunsun. Daha fazla orman yangınına, bir ağacın bile yanmasına tahammülümüz yok!”
‘Doğaya yoğun bir saldırı var’
Üretim ve kazanç için doğaya yoğun bir saldırı olduğunu ifade eden Süheyla Doğan, “Tüm yeraltı ve yerüstü varlıklarımıza, ormanlarımıza, meralarımıza, sulak alanlarımıza, nehirlerimize, denizlerimize, yeraltı sularımıza göz koymuş durumdalar. Şirketlerin daha fazla üretim ve daha fazla kar için yaptığı faaliyetler, projeler sonucunda gezegenimiz geri dönüşü mümkün olmayan bir evreye doğru hızla ilerliyor. İklim değişikliği ve buna bağlı iklim krizi ile birlikte aşırı iklim olayları yaşıyoruz. Bu durum da iklim adaletsizliğine yol açıyor. Kapitalist şirketlerin faaliyetleri sonucunda yerel halklar göçe, yerinden edilmeye zorlanıyor, emeği sömürülüyor, daha da yoksullaşıyor. Gelir uçurumu daha da artıyor” şeklinde konuştu.
Kanunlarda sermaye gözetildi
TBMM’de iki önemli yasanın kabul edildiğini anlatan Süheyla Doğan, “Birincisi İklim Kanunu, diğeri de “işgal yasası” diye adlandırılan 7554 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun. Her iki kanun da sermayenin iktidardan hızla geçirmesini istediği iki kanun idi. Ne hazırlık sürecinde ne komisyonda ne de Genel Kurul’da iktidarın milletvekilleri hiçbir öneri ve eleştiriyi dikkate almadan yangından mal kaçırırcasına yasaları hızlıca geçirdiler. Kabul edilen İklim Kanunu bir İklim Ticaret Kanunu’dur, iklim krizinin çözümüne ve iklim adaletinin sağlanmasına en ufak bir katkısı olmayacaktır” diye ifade etti.
‘Kanun talanı getiriyor’
Süheyla Doğan, bazı kanunlarda değişiklik yapan kanunun hangi düzenlemeler getirdiğini maddeleyerek anlattı:
“*Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) Mevzuatı etkisiz hale getiriliyor. Şirketlere kolaylık olsun diye ÇED süreçleri kısaltılıyor. ÇED süreçleri şirketler yerine Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) tarafından yürütülüyor. Kurum görüşleri MAPEG tarafından alınıyor. ÇED kararı çıkmadan, ÇED sürecinde diğer izin ve ruhsatlar için başvuru yapılabiliyor.
*Ormanların Şirketlere devri daha da kolaylaşıyor. Maden alanlarındaki Ormanlar MAPEG’e ücretsiz olarak devrediliyor.
*Milli Parklar, korunan alanlar, sit alanları, sulak alanlar, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, özel muhafaza alanları enerji ve madencilik yatırımlarına açılıyor. Bu alanların koordinatları Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bildiriliyor. Bu bölgelerde maden rezervi olması halinde, Bakanlık görüş için kurumlara yazıyor. Kurumlar 3+1 ay içinde yanıt vermez ise olumlu görüş vermiş sayılıyor.
*Kanun teklifi ekinde yer alan iki harita ile Muğla civarındaki zeytinlikler, ormanlar, köyler yaşam alanları kamulaştırılıyor. Bu düzenleme ile zeytinlikler Zeytin Kanunu’na aykırı bir şekilde termik santrallar için kömür şirketlerine tahsis ediliyor. Aynı tehlike tüm bölgeler için mümkün hale gelebilecek.
*Meraların statü değişikliği/tahsis amacı değişikliği kolaylaştırılıyor ve enerji şirketlerine tahsis ediliyor.
*Acele kamulaştırma kararları ile özel mülkiyet hakkı ihlal ediliyor, köylünün tapusu gasp ediliyor. EPDK’ya acele kamulaştırma, el koyma yetkisi veriliyor.
*Kaçak enerji yatırımlarına imar affı getiriliyor.
*Şirketlere indirim kıyağına süre uzatımı getiriliyor.
*Madenler sınıflandırılıyor ve kritik ve stratejik madenler belirleniyor. Kritik ve stratejik madenler için Cumhurbaşkanlığı’na bağlı özel bir kurul kuruluyor. Bu madenlerle ilgili olarak bu kurul karar verici oluyor. Kritik ve stratejik madenler için acele kamulaştırma yapılabilecek.
*MAPEG’e imar planı yapma ve inşaat ruhsatı verme yetkisi veriliyor.”
Süheyla Doğan, “Bu kanun ile ülkemizde tüm korunması gereken ormanlar, sulak alanlar, meralar, zeytinlikler enerji ve maden şirketlerine açılacak, yatırım süreçleri hızlandırılacak, köylüler yerlerinden edilecek, tarlaları ellerinden alınacaktır. Bir işgal ve toprak gaspı olan yasa ile sermayeye ülkemizin her yanı daha da dikensiz gül bahçesi olarak teslim edilecektir” şeklinde konuştu.
Ekoloji mücadelesinde ortaklaşma
Konuşmasında Türkiye’deki ekoloji mücadelesinin oldukça güçlü olduğuna da değinen Süheyla Doğan, “Ülkenin her tarafından ekoloji örgütlerini, yerel hareketleri bir araya getiren Ekoloji Birliği var. 80’in üzerinde bileşeni var. Ayrıca, iklim mücadelesini koordine etmek için de kurulmuş İklim Adaleti Koalisyonu var. Koalisyon’da ekoloji örgütleri dışında sendikalar, meslek örgütleri, bireyler, akademisyenler, gazeteciler de yer alıyor. Her iki ağ gerektiğinde ortaklaşa hareket ediyor. Ekoloji mücadelesinin kadın ve emek hareketi ile birlikte ortaklaşması çok önemli. Sistem değişikliği için kesişimsel bir mücadele şart gibi görünüyor. Bu konuda da çeşitli gelişmeler yaşanıyor. Özellikle son iki yasaya karşı verilen mücadelede büyük bir ortaklaşma yaşandı” şeklinde konuştu.
Süheyla Doğan, son olarak şu çağrıda bulundu: “Çağrım, tüm muhalif örgütlere, tüm muhalefet partilerine ve kamuoyuna: Gelin ülkemizde doğadan yana, halktan yana, kamucu, adil, eşitlikçi ve ekolojik bir yaşamın inşası için hep birlikte mücadele edelim.”