Mimarca araçlar üretip kente dokunmak: UrbanTank

Tüba Doğu ve Melis Varkal, aldıkları mimarlık eğitiminin yanı sıra, kent sosyolojisine ilişkin çalışmalar yürüten iki başarılı kadın. Ofis ortamına sıkışmış bir mimarlık anlayışı yerine; doğrudan kentlinin katılımcı olduğu ve söz söyleyebileceği araçlar üretme, araştırmalar yapma fikriyle “UrbanTank” isminde bir sivil inisiyatif oluşturuyorlar. UrbanTank, ne Türkiye’de ne de dünyada alışılmışın çok dışında bir model olarak ele alınabilir. Temel düzeyde farklı disiplinlerden katılımcılarla, kamusal alanların nihai kullanıcısı olan kentliye yönelik katılımcı araçlarla, özgün ve sahaya odaklı araştırmalar yapıyorlar.

Tüba Doğu ve Melis Varkal, aldıkları mimarlık eğitiminin yanı sıra, kent sosyolojisine ilişkin  çalışmalar yürüten iki başarılı kadın. Ofis ortamına sıkışmış bir mimarlık anlayışı yerine; doğrudan kentlinin katılımcı olduğu ve söz söyleyebileceği araçlar üretme, araştırmalar yapma fikriyle “UrbanTank” isminde bir sivil inisiyatif oluşturuyorlar. UrbanTank, ne Türkiye’de ne de dünyada alışılmışın çok dışında bir model olarak ele alınabilir. Temel düzeyde farklı disiplinlerden katılımcılarla, kamusal alanların nihai kullanıcısı olan kentliye yönelik katılımcı araçlarla, özgün ve sahaya odaklı araştırmalar yapıyorlar.
ZEYNEP PEHLİVAN
İzmir- Tüba Doğu ve Melis Varkal, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde mimarlık eğitimi sırasında tanışan iki genç kadın. İkisi de hem akademik alanda çalışıyor, hem de mimarlık pratiğine ofis ortamında projeler üretiyorlar; ancak onları asıl birleştiren, mimarlık ve kent sosyolojisi alanında yürüttükleri çalışmalar.  Bu çalışmalardan “UrbanTank” ismini verdikleri, kamusal alanlarda kentsel katılımcı tasarım araç ve yöntemlerini araştırmaya yönelik özel bir oluşum doğuyor. UrbanTank ile ofis ortamına hapsolmuş mimarlık anlayışı yerine konuya daha büyük ölçekte yaklaşıp mimari yapının nihai kullanıcısıyla, yani kentliyle buluşmayı hedefliyorlar. Geliştirdikleri projelerdeki araçlarla, kentliyi söz söyleme sürecine dâhil etmeyi ve bu süreci araştırmayı hedefliyorlar. 2011’de UrbanTank fikri ortaya çıksa da bu fikrin resmileşmesi 2015 yılını buluyor ve bu zamana kadar “Viyadüklerin Altında Ne Olmaz”, “Komşum”, “Kümülüs”, “Hafıza Kutusu”, “Kayboluş”, “Düş-e-zemin” gibi projeler üretiyorlar. Kent sosyolojisi ve mimari ilişkisini araştırmak için oluşturdukları UrbanTank projelerini gelin Melis ve Tüba’dan dinleyelim.
Kentliyi, tasarım ve söz sözleme süreçlerine dâhil etmeyi amaçladılar 
UrbanTank için esasen,“Kolektif çalışma biçimini benimsemiş bir tür sivil inisiyatif” demek de mümkün. Melis ve Tüba, mimarlık pratiğine farklı bir yaklaşım getirilebileceğini düşünürken, “Kamusal alanlarda ne gibi eylemler ve araştırmalar yapabiliriz?” soruyla işe koyuluyorlar. Tüba, UrbanTank’in başlangıcını şu şekilde aktarıyor:
“Amacımız aslında mimarlık ofisine hapsolup, kullanıcının belki de hiç tanımadığımız işleyiş sürecine sıkışmasını engellemekti. “Bir mimari yapının nihai kullanıcısıyla nasıl buluşabiliriz?” derken aslında kent ölçeğine çıktık ve kentliyle buluşmaya başladık. , Kentli bu süreçlere, yani tasarım sürecine ya da söz söyleme sürecine nasıl dahil olabilirdi? Bu en çok odaklandığımız soruların başında geliyordu. Bir bakıma temel derdimizdi.” 
Melis ise; mimarlık mesleğinin genel anlamda özel sektörden kişi ve kurumların, siyasi aktörlerin işveren konumunda olduğunu; ancak kent ve kentli ile de derin bir ilişkisi olduğu görüşünde. UrbanTank’in çıkış sürecini ise şöyle anlatıyor: 
“Mimarlık mesleği aslında özel sektörden kişilerin işveren olduğu, siyasi aktörlerin iş verdiği bir meslek. Gelip bizlere nasıl bir mekana ihtiyaç duyulduğundan bahsediyor. Bir yandan da mimarlık kentle bağını kurmaya çalışan bir meslek. Bu anlamda mimarlığın kentle ilişkisini değerli bulan mimarlar arasında olduğumuzu düşünüyorum. Ben mesleğin içinde olan bir mimarım, Tüba bir akademisyen; ama bizi buluşturan şey, kentliyle o ilişkiyi kurma kaygımız oldu. UrbanTank de bir anlamda kendimize o alanı yaratmak için kurduğumuz bir platform.”
Farklı disiplinlerden katılımcılarla çalışıyorlar
Akademik alanda da oldukları için ilk projeleri, araştırmaya yönelik bir atölye çalışması olarak çıkıyor.  Kentte çokça karşımıza çıkan, “Kullanılmayan mekânlar nasıl değerlendirilir?” sorusuyla işe başlıyorlar. Kent yaşamında hemen her gün altından geçtiğimiz viyadüklerin altında kalan atıl alanlara ilgilerini yöneltiyorlar. Ters bir bakış açısıyla da sordukları soru ilk araştırma projelerinin ismi oluyor: “Viyadüklerin altında ne olmaz?” Bu projede şehrin atıl kalan alanlarıyla ilgili beklenmedik potansiyelleri keşfetmeye çalışıyorlar. İşin bürokratik kısmı ise biraz onları zorluyor. Belediyelerden ve kurumlardan alınması gereken izinler ve işin maddi boyutları karşılarına çıkıyor. Bu sebeple dernekleşip Avrupa’dan ve Türkiye’den fon destekleri alıyorlar. Melis projelerde aldıkları destekler ve katılımcılarla ilgili şunları söylüyor:
“UrbanTank her araştırmada iş birliği yapıyor. Kişilerle kaçınılmaz olarak yapıyor ama kurumlarla da o iş birliğini çok önemsiyoruz. Şu ana kadar yerel yönetimlerle, üniversitelerle, yurtdışından sivil toplum kuruluşlarıyla, sanat organizasyonlarıyla işbirlikleri gerçekleştirdik. Çoğunlukla mimar, tasarımcı olmak üzere; film tasarımcıları, tiyatro yazarları, plancılar, endüstriyel tasarımcılar gibi çok farklı disiplinlerden insanlarla çalışıyoruz. Bu anlamda her seferinde proje ekiplerinin değişkenlik göstermesi ve işe daima çok sahip çıkmaları bizi şaşırtıyor.”
“Projelerin arkasında her zaman deneysellik var”
Daha sonraki atölye çalışmalarını, “kente bire bir müdahalelerde bulunma” üzerine genişletiyorlar. Kentsel yerleştirmeler, enstalasyonlar üretmeye başlıyorlar. “Kullanıcılar projelere nasıl dahil olabilir?” sorusu üzerinden ara yüzler geliştiriyor ve tasarımı buna entegre etme çalışmaları yapıyorlar. Yaptıkları projeler ne Türkiye genelinde, ne de dünya genelinde çok yerleşik modeller değil. Dolayısıyla her zaman yaptıkları projelerin arkasında bir deneysellik var. Zira Melis de tam olarak bu noktaya işaret ediyor:
“UrbanTank’in ilk işi diyebileceğimiz iş, “Mahallem” projesi oldu. Biraz aşina olduğumuz Güzelyalı Mahallesi’nde yüksek lisans tezimi yazarken içli dışlı olduğumuz bir mahalle derneği vardı. Burada aidiyet hissi taşıyan mahalleli durumu bizim işimize geldi. “Sadece ’mahallem’ kelimesini kullanıp bir cümle kursanız nasıl bir şey söylerdiniz?” diye sorduk. Yalnızca o aidiyeti ölçmek istediğimiz bir projeydi. Burada aidiyet hissinin çok daha gerilere dayandığını fark ettik. Bu da bizi birkaç sonraki projeye getirdi: “Hafıza Kutusu.” Mahallenin belleğindeki çok önemli hikâyeleri belgelememiz gerektiğini hissettik. O aidiyet duygusunun bir anda gelişmediğini, yıllar içinde mahallenin nasıl kendi sürecini yöneten, yerel yönetimlerle işbirliğiyle kendi gidişatına karar veren bir mahalle olduğunu o hikâyelerde duymuştuk. 6-7 ay boyunca sözlü tarih çalışmaları yaptık Güzelyalı Mahallesi’nde. Mahalleliyle, farklı insanlarla konuştuk. Bu hikâyeleri de toplayıp bir kutuya koyduk, o kutuyu da mahallenin ortasına yerleştirdik.. Bu hikâyeleri bilen insanlar o kutuya hemen sahip çıktılar. Bilmeyenler kendi hikâyelerini anlatmak istediler. Ciddi bir şekilde belleğe katkı sunan bir çalışma oldu. Bu Tandem desteği ile gerçekleştirdiğimiz bir projeydi. Sonra K2 Sanat Galesi’nde o hikâyeleri açığa çıkardık ve sergiledik. Güzel bir lansmanla bu projeyi bir süre de bu şekilde sürdürdük.  “Mahallem”, “Hafıza Kutusu”, “Kümülüs” gibi işlerimiz kamusal alanda görünür işlerdendi.”
“Ürettiğimiz araçlar ilginçse ve kentliyle buluşuyorsa tatmin oluyoruz”
İkili, “Kayboluş” projesinde ise daha farklı tasarım anlayışıyla, bir mobil oyun yaptılar. Üstelik kentli, oyunu her zaman deneyimleyebiliyor. Melis, yine fon alarak gerçekleştirdikleri bu proje dışında en mimarca işlerinden biri olan “Düş-e-zemin” ve “Kümülüs” projelerini anlatıyor: 
“Bu sefer bambaşka bir araçla kamusal alana dokunduk. UrbanTank’in tüm projelerinde aslında yapmaya çalıştığı şey, bu ilginç araçları üretmek oluyor. Mobil oyun üreteceğimiz aklımıza gelmezdi ama kente ve kentliye dokunmak, her gün geçtiğiniz sokaklardan başka bir hikayeyle geçmek, başka hisler yaşamak, “Kayboluş” projesinde biraz da bunları amaçladık. “Herhangi bir mahallede ya da bizzat kendi mahallenizde ne olsun istiyorsunuz?” diye anket yapmaya kalksanız çok daha standart yaklaşımlar göreceksiniz; ama “Sizin fikirleriniz var, bunların bir parkın üzerinde uçtuğunu ve biriktiğini hayal edin” dediğiniz zaman insanlar o fikirleri kağıda döküp asmak istiyorlar. Bunu da “Kümülüs” projemizde deneyimledik. Bornova’da Küçükpark’ta insanlar kağıtlara parkla ilgili düşüncelerini özgürce yazdılar. Biz bu araçları üretmek konusunda kendimizi zorluyoruz. Yaptığımız araç ilginçse ve kentliye doğru bir şekilde ulaşıyorsa o zaman bizi en çok tatmin ediyor. “Düş-e-zemin” ise bu projelerden en fiziksel olanı. En mimarca olanı da denebilir. Orada gerçekten de bir mekan ürettik. Bir kamusal alan olan Kültürpark’ın ortasına koyduk. Bunun kullanılmasını izledik. Yine bir araçla kamusal alanda olduğunda neler olabileceğini gözlemledik. Amacımız o aracın sonsuza kadar orada kalması değildi. Böyle bir araç konulduğunda acaba kentliden nasıl bir reaksiyon alıyor, ne gibi aktiviteleri tetikliyor. Her projede bir müdahalemiz var, sonra o reaksiyonu ölçümlediğimizde araştırma tarafına geçiyoruz. “
“Her projenin dinamikleri farklı”
Her birinin kullanıcıları çok farklı ve çok değişken projeleri, aslında doğrudan kullanıcılara yönelik gelişiyor. Kent gibi çok geniş bir mecrada genel çıkarımlar yapmak elbette pek mümkün değil; ama Tüba’nın son olarak içinde yaşadığımız şehre ilişkin çıkarımları, bu anlamda kayda değer nitelikte: 
“ İzmir kenti için genel bir çıkarım yapmak pek kolay değil. Aslında kurumsal yapılar değiştikçe kentsel deneyimler de değişiyor. İçerden gelen değişimler varken diğer yandan dışarıdan gelen deneyimler de var. Örneğin büyük bir göç problemi var. Diğer yandan Basmane’nin kendi kültürel mirası da değişiyor, kültürü de değişiyor. Yani genel politikalara bakarak, kentsel meselelere bakarak ilerlenebilir. Üst ölçekten bakarken, genel yansımalara odaklanırken, aşağıdaki dinamiklere de dikkat etmekte fayda var. Yurt dışında yaptığımız projelerde de dinamiklerin çok farklı olduğunu rahatlıkla ifade edebilirim.”