Çevre aktivisti Deniz Gümüşel: Akbelen ve Cudi’deki ağaçlar kardeştir
Akbelen’de ağaçların kesimine karşı direnişte gözaltına alınarak Milas’a giriş yasağı verilen Çevre Mühendisi Deniz Gümüşel, sermaye ve devlet iş birliğiyle sürdürülen doğa talanına karşı, “Tüm ormanlar, Akbelen ve Cudi’deki ağaçlar kardeştir” diyor.
PELİN ÖZKAPTAN
Haber Merkezi- Muğla'nın Milas ilçesindeki Akbelen Ormanı'nda, Limak Holding ve IC Holding ortaklığı ile YK Enerji tarafından yapılmak istenen kömür ocağı için başlayan ağaç kesimine karşı direniş sürüyor. İkizköylüler ve yaşam savunucuları projenin başlatıldığı 4 yıldan bu yana hem hukuki ve idari yollarla hem de eylemlerle, doğa talanını durdurmak için mücadele ediyor.
Direnişi kırmak için kesim ekipleri bölgeye, 24 Temmuz’da çok sayıda jandarma ekibi ile geldi. Ve direniş pek çok kentten gelen yaşam savunucuları tarafından bir doğa nöbetine dönüştürüldü. Nöbete sert şekilde müdahale eden jandarma ekipleri, aralarında Yeşil Sol Parti milletvekillerinin de olduğu çok sayıda kişiyi darp etti. Kesimin başladığı günden bu yana direnişe katılan çok sayıda kişi de gözaltına alındı.
‘Binlerce ağacımızı kaybettik’
Şiddete maruz bırakılıp, gözaltına alınan kişilerden biri de İkizköy Çevre Komitesi’nden Çevre Mühendisi Deniz Gümüşel. Deniz Gümüşel, ağaç kesimini durdurmak isterken gözaltına alınmasının ardından ilginç bir kararla serbest bırakıldı. Deniz Gümüşel’in Milas’a girişi yasaklandı. 24 Temmuz’a gelinceye dek direnişleriyle en az 4-5 kez ormanın kesimini engellediklerini kaydeden Deniz Gümüşel, “24 Temmuz’da çok ciddi bir kolluk gücü desteğiyle geldiler ve maalesef o gücün karşısında ağaçları koruyamadık, binlerce ağacımızı kaybettik” dedi.
Akbelen ormanında nöbet devam ediyor
Milas’a girişinin yasaklanmasının ardından yeniden gözaltına alındığını söyleyen Deniz Gümüşel, bu kez ise verilen cezayı şöyle anlattı: “Bu kez mahkeme yurt dışı çıkış yasağı, adli kontrol şartı ve Akbelen ormanlarına giriş yasağı verdi. Benimle 6 kişiye daha bu cezalar verildi. Karara dair yaptığım itiraz reddedildi. Dolayısıyla yasak, soruşturma sonuçlanana kadar devam edecek.”
Bu cezalarla amaçlananın direnişi kırmak olduğunu söyleyen Deniz Gümüşel, “İkizköylülerin yalnız kalmasını istiyorlar. Ülkenin çeşitli yerlerinden gelen arkadaşlarımız da var bölgede, bunlar dayanışmayı engellemeye yönelik kararlar. Ama nöbet devam ediyor, yaşam savunucularının katılımları da” diye kaydetti.
‘Akbelen ve Cudi’deki ağaçlar kardeştir’
Şirnex’e (Şırnak) bağlı Cudi Dağı bölgesinde gerçekleşen orman kesimleri ve yangınlarına da değinen Deniz Gümüşel, “Devletin köy, orman yakma politikaları 80, 90’lardan beri sürüyor. Bunu halkı sindirme taktiği olarak kullanıyorlar” dedi. Deniz Gümüşel, Cudi’deki yangınlara ses çıkarılmadığı yönündeki eleştirilere dair ise şunları söyledi:
“Ses çıkarılmamasının 2 kaynağı var diye düşünüyorum. Birincisi; insanların bir kısmı doğanın bir bütün olduğu, herhangi bir ekosistemin diğerinden daha önemli olmadığının bilincinde olmasına rağmen korku iklimi nedeniyle sesini çıkarmıyor. Örneğin Akbelen’de Limak Şirketine karşı gelmek daha kolay ama ‘devletin güvenliği’ gibi bir söylem devreye girdiğinde çoğu kişi buna karşı çıkmanın kendisi için risk oluşturacağını düşünüyor. İkincisi bana kalırsa bir kısım insan bu katliamın, devlet tarafından yapıldığına inanamıyor. Hala akıllarında ‘koruyucu, kamudan yana’ bir devlet anlayışı var. Bunların bir spekülasyon olduğunu da düşünüyor olabilirler çünkü çok ciddi bir propagandaya maruz kalıyorlar.”
Deniz Gümüşel bunun çözümüne ilişkin ise “Her iki ihtimal de şunu gösteriyor; ortak mücadele olmadığı sürece ne insanlar korkularını atabilirler ne de bu politik manipülasyondan kurtulabilirler. Dilimiz döndüğünce, romantik bir yerden değil hem ekolojik hem de politik anlamda tüm ormanlar, Akbelen ve Cudi’deki ağaçlar kardeştir diyoruz” diye konuştu.
‘Bu bir kapitalizm gerçekliği’
Akbelen’den Cudi’ye, Karadeniz’den Akdeniz’e sürdürülen bu doğa talanının bir kapitalizm gerçekliği olduğunu vurgulayan Deniz Gümüşel, “Sınırsız üretimi devam ettirebilmek için sınırsız bir ham maddeye ihtiyaçları var. Karlarına kar katabilmek için de doğayı sınırsız bir ham madde kaynağıymış gibi algılıyorlar. Ancak dünyanın pek çok noktada bir sınırı var” diye kaydetti.
Yerelde insanların mücadeleye yaşam alanlarını kaybederek başladıklarını zamanla ise bütüncül bir bilinç oluştuğunu ifade eden Deniz Gümüşel, “İnsanlar doğayla barışık yaşamanın ne olduğunu ya da o barışı bozduğunuzda hayatın nasıl etkilendiğini görüyor. Bu daha bilinçli ve ekolojik perspektifli bir mücadeleye doğru eviriyor yaşam alanı mücadelelerini. ‘Biz doğanın her bir birleşeni, parçasıyız, onun sahibi ve üstünde değiliz’ diyor mesela İkizköylüler artık. Çünkü kaybettiklerinde doğanın nasıl bir işleyişi olduğunu daha iyi anlıyor insanlar” diye belirtti.
‘Ekoloji mücadelesi çok meşru bir yaşam mücadelesi’
Sermayenin ise bindiği dalı kestiğini söyleyen Deniz Gümüşel, şunları ifade etti: “Bunu çok yakın zaman göreceğiz. İklim krizi öyle bir boyuta ulaşacak ki pek çok üretim sektöründe üretim yapılamayacak hale gelecek. Örneğin sıcaklık ve kuraklık nedeniyle termik santrallere su yetiştiremeyecekler ve çalıştıramayacaklar. Buna 10 yıl sonra tanık olacağız. Kapitalizmin yaptığı şey kendi kurduğu sistemi de çökertecek. Ama bunu bekleyemeyiz. Çünkü o yıkım aynı zamanda bizim yaşamımızın, doğadaki canlıların yıkımı demek. Onların ‘akıllanmasını’ beklemek de hata zaten. Çünkü motivasyonları yıkım üzerine kurulu. Dolayısıyla ekoloji mücadelesi çok meşru bir yaşam mücadelesi.”
‘Gezi direnişini toplumsal bir mücadeleye evrildi’
Ağaçların kesimini engellemek için başlayan Gezi direnişinin toplumsal bir mücadeleye evrildiğini hatırlatan Deniz Gümüşel, “İnsanların ortak değerlere sahip çıkmak anlamında gösterdiği tepkiler toplumsal muhalefet için çok önemli çıkış noktaları. Ama açıkçası ekoloji hareketinin de siyasal bir mücadele zemini haline gelmesi için önümüzde çok yol var. Siyasi partilerin bunları algılayışına ve yurttaşların kendi öz örgütlenmesinin kitleselleşmesine gereksinim var” dedi. Deniz Gümüşel sözlerini şöyle sürdürdü:
“Gezi hepimiz için umut olmuştu ama sonrasında yan yanalıkları uzun süreli örgütlenmeler haline getiremediğimiz için belki bugün büyük saldırılara maruz kalıyoruz. Tabi AKP iktidarı devletin tüm gücüyle Gezi’de olanlara, olması ihtimali olanlara bile saldırdı ve çok büyük bir baskılanma yarattı toplumun üzerinde. Buna rağmen biz kendi öz örgütlenmelerimize de daha eleştirel bakabilmeliyiz. Ve bu tür muhalefet anlarının kalıcı olması, siyasete evrilebilmesi için ne yapmamız gerektiği konusunda da düşünmemiz, ortaklaşmamız ve harekete geçmemiz gerekiyor.”