Ortadoğu’da devlet krizi ve kadın: Fas

Fas’ta kadınlara yönelik şiddet, fiziksel, ekonomik ve dijital boyutlarıyla derinleşiyor; yasalar olsa da koruma mekanizmaları yetersiz kalıyor. Toplumsal farkındalık ve hızlı müdahale ise hayat kurtarıcı öneme sahip.

HANAN HARET

Fas - Dünyada kadınların karşı karşıya kaldığı tehlikeler giderek artıyor; maddi ve dijital şiddetten ekonomik ve sosyal ihlallere kadar birçok boyutu bulunuyor. Bu nedenle Birleşmiş Milletler, her yıl 25 Kasım’da Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Günü’nde 16 günlük farkındalık kampanyasıyla kadın meselelerini gündeme taşıyor. Fas’ta ise bağımsızlığın üzerinden yedi yılı aşkın süre geçmesine rağmen, kadınlara yönelik şiddet hala toplumsal eşitsizliğin en belirgin göstergelerinden biri olarak devam ediyor. Şiddet, fiziksel, psikolojik, ekonomik ve dijital boyutlarda ortaya çıkıyor ve ülkenin koruma ve adalet sistemindeki yapısal sorunları gözler önüne seriyor. Dosyamız BM’nin kadın ve insan hakları özel günleri kapsamında, Fas’ta kadınlara yönelik şiddet olgusunu saha gerçekleri, resmi veriler ve kadın ile insan hakları derneklerinin tanıklıkları üzerinden aydınlatmayı amaçlıyor.

Dijital şiddet intihara sürükledi

Fas’ın Mellal-Khénifra bölgesinde yaşayan Wafaa, arkadaşlığın trajediye dönüşeceğini hayal edememişti. Geçtiğimiz Eylül ayında tanıdığı bir erkek, genç kadına ait özel fotoğrafları dijital medyada yaydı. Küçük köyünde, “sözcükler rüzgardan daha hızlı yayılırken” Wafaa, suçlayıcı bakışlar ve toplumun fail karşısındaki sessizliğiyle karşı karşıya kaldı. Polisin çağırdığı annesi, yalnızca ağlayarak kızının suçlu olmadığını anlattı. Ancak yaşanan baskı ve damgalanma Wafaa’yı intihara sürükledi.

Tecavüz faili erkekle evlendirildi

Fas’ın kuzeydoğusundaki Taza şehrinde ise genç kadın Iman, eski eşi tarafından sokakta kesici aletle saldırıya uğradı. Genç kadının yüzünde ve gözünde ciddi yaralanmalar oluştu. Iman’ın daha önce de aynı kişi tarafından tecavüze maruz kaldığı ve doğan çocuğun kaydı için bu kişiyle evlenmek zorunda bırakıldığı öğrenildi. Iman’ın evlendikten sonra şiddete maruz kaldığı ve bu nedenle boşandığı aktarıldı. Olayın ardından fail yakalanırken, Fas İnsan Hakları Derneği, Iman’a psikolojik ve hukuki destek verdi. Kadın kuruluşları ise, kadınları tehlikeye atan yasal boşlukların gözden geçirilmesi için acil çağrıda bulundu.

Wafaa ve Iman’ın yaşadıkları, Fas’ta kadınlara yönelik şiddetin iki farklı boyutunu gözler önüne seriyor: Bir yanda dijital mecralarda kadınları takip eden yaygın taciz ve ihlaller, diğer yanda kalıcı izler bırakan fiziksel şiddet. Her iki vaka da, yapılan yasal reformlara rağmen koruma mekanizmalarının hala kırılgan olduğunu ve etkin yanıt verilemediğini ortaya koyuyor.

Şiddet verilere nasıl yansıyor

Geçtiğimiz Mart ayında yayımlanan Yüksek Planlama Komiserliği raporuna göre, 15–19 yaş arasındaki yaklaşık 825 bin Faslı kız çocuğunun en az bir tür şiddete maruz kalırken, 20–74 yaş arasındaki kadınların yarısından fazlası aile içinde veya dışında şiddetle karşılaşıyor. Resmî rakamlar, Faslı kadınların yüzde 56,5’inin hala bir tür şiddete maruz kaldığını ve bunun çoğunluğunun aile ortamında gerçekleştiğini söylüyor.

Ekonomik şiddet ise 2009’da yüzde 8,2 iken 2019’da yüzde 15,1’e yükseldi. 2020–2023 dönemine ait derleme raporlar, ekonomik ve sosyal şiddet vakalarının tüm şiddet vakaları içindeki oranının yüzde 24,8 olduğunu ve bunun kadınların kaynaklara erişimini veya aile içi finansal kararlara katılımını engellediğini gösteriyor. Bu durum, birçok kadının şiddet ortamını terk etmesini veya bunu bildirmesini zorlaştırıyor. Yüksek Planlama Komiserliği, bu ihlal türünü “kırılganlığın yeni yüzü” olarak tanımlıyor; çünkü Faslı kadınların yalnızca yüzde 19,9’u düzenli olarak çalışıyor, bu da ekonomik bağımlılığı güçlendiriyor ve şantaj ile istismara maruz kalma olasılığını artırıyor.

Dijital şiddet, geleneksel şiddetin bir uzantısı haline gelmiş durumda. Veriler, kadınların yüzde 58,1’inin en az bir tür elektronik şiddete uğradığını ve bunların üçte birinin dijital saldırının gerçek hayata taşındığını ortaya koyuyor. Rapor ayrıca, 15–19 yaş arasındaki kızların yüzde 70’inin bir yıl içinde en az bir tür şiddetle karşılaştığını gösteriyor; bu durum, bu hassas yaş grubunun erken korunması gerekliliğini gündeme taşıyor.

Fas’ta şiddet sadece ev veya sokakla sınırlı değil, aynı zamanda kurumlara da uzanıyor. Agadir’deki Hassan II Hastanesi’nde kısa bir süre içinde 8 hamile kadın hayatını kaybetti. Bu durum, son aylarda geniş çaplı halk protestolarına yol açtı. Kadın Hakları Dernekleri Federasyonu, bu olayların özellikle kırsal ve dağlık bölgelerde sağlık sisteminin kırılganlığının devam ettiğini gösterdiğini belirtti. Yüksek Planlama Komiserliği ve Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, Fas’ta anne ölüm oranı her 100 bin canlı doğumda 72 ölüm olarak kaydediliyor; bu, Kuzey Afrika ortalamasının iki katı ve uzak bölgelerde bu oran 100’ün üzerine çıkıyor.

Raja Hamin: Alarm zilleri çalıyor

Kadın dernekleri, yapısal sorunun kamu finansmanının zayıflığı ve sağlık personeli eksikliğiyle bağlantılı olduğunu belirtiyor. Eşitlik ve Vatandaşlık Derneği Koordinatörü Raja Hamin, “Kadına yönelik şiddet, Fas toplumunu kemiren bir olgudur. Bu sadece öfke veya yoksulluktan kaynaklanan bireysel bir eylem değil, kadın modelini boyun eğmiş şekilde yerleştirme aracıdır. Şiddeti her yerde görüyoruz; kurumlarda, evlerde, sokakta ve ekranlarda. Artık bu şiddet biçimleri o kadar çeşitlenip normal hale geldi ki bazen fark etmek veya bildirmek zorlaşıyor. Derneğimizin dinleme merkezlerine başvuran vakalarda son yıllarda şiddet oranlarında artış görüldü; her yıl kabul ettiğimiz vaka sayısı binin üzerine çıktı. Bu, alarm zillerini çalıyor çünkü mağdurlar, farklı yaş ve kırılgan sosyal gruplardan geliyor; bu da şiddetin toplumun hiçbir kesimini ayrı tutmadığını gösteriyor” ifadelerinde bulundu.

Kadın mücadelesinin zaferi: 103.13 sayılı kanun

Fas’ta 103.13 sayılı kanun, 2018 yılında kadınların verdiği mücadele sonucu kazanılmış bir zafer olarak kabul edildi. Kanun, kadınlara yönelik taciz ve şiddeti suç saymayı, dijital ve kamusal alandaki tacize karşı cezalar öngörmeyi ve mahkemeler ile hastanelerde destek birimlerinin kurulmasını amaçladı. Ancak yedi yıl geçmesine rağmen devlet, kanunu sınırlı uygulayarak kadınların haklarını tam olarak koruyamadı; bugün de kanunun kapsamı hala oldukça sınırlı.

‘Koruma biçimsel olmamalı’

Kanunla ilgili konuşan Raja Hamin, “Kanun tek başına yeterli değil, uygulanabilir yöntemlerle desteklenmediği sürece etkisiz kalıyor. Kanun, bütçe, yargı ve sosyal eğitim olmadan sadece kağıt üzerinde kalır. Bizim talebimiz, gerçeklerden doğan ve kadınları daha etkin şekilde koruyan bir yasa. Ancak böylece Fas’ta kadınların onurunu koruyacak güvenli bir ortam yaratabiliriz. Dernek olarak biz de, bu kanunun uluslararası anlaşmalarla uyumlu hale getirilmesi ve korumanın sadece biçimsel değil, gerçek bir şekilde sağlanması için siyasi parti temsilcileriyle savunuculuk toplantılarına devam ediyoruz” sözlerine yer verdi.

Dijital şiddet ve damgalanma

Bu çağın hibrit savaşlarında dijital medya önemli bir rol oynuyor. Kadınlara yönelik her türlü şiddeti meşrulaştırma aracına dönüşen dijital dünya sorgulanmıyor, aksine toplumsal ve kadın değerlerini tüketen bir mekanizmaya dönüşmüş durumda. Dijital dünyada uygulanan şiddet, sanallığı aşarak yaşamın tüm alanlarına sirayet ediyor. Faslı kadınlar her gün iftira, sızdırma ve siber zorbalık dalgalarıyla karşılaşıyor. Bu saldırıları suç sayan yasalar olmasına rağmen, uygulama yavaş ve yanıt sınırlı. Bu durum birçok kadını sosyal yaşamdan koparıp zorunlu bir izolasyona itiyor.

‘Birçok kadın şikayet etme cesareti göstermiyor’

Buna ilişkin olarak Fas Kadın Birliği Derneği Başkanı Khadija Ahil, “Toplumsal damgalama, saldırıdan sonraki ikinci şiddettir; moralinizi öldürür ve mağdurları susturur. Birçok kadın, hikayelerinin internette paylaşılmasından korktuğu için bile şikayet etmeye cesaret edemez. Böylece, fotoğraf iki kez öldürür: Bir kez sızdırıldığında, bir kez de toplum sahibini yargıladığında” dedi.

Fas, 2025 yılı boyunca koruma sistemlerinin hukuki ve toplumsal kırılganlığını gözler önüne seren, şiddetin ölümcül boyutlara ulaştığı birçok olaya tanık oldu.

Bu olaylardan bazıları şöyle:

• Settat bölgesinde 17 Ekim 2025’te yaşanan olayda, kırklı yaşlarında bir erkek, eşini öldürmekle suçlanarak tutuklandı. Kaybolan kadın Mayıs ayından bu yana bulunamazken, soruşturma sonucunda şüphelinin eşinin cenazesinin vücut bütünlüğünü bozup ıssız bir alana attığı ortaya çıktı. Yetkililer, olayla ilgili adli sürecin devam ettiğini açıkladı.

• Kazablanka’da Ekim 2025’te bir polis, tanıdığı bir kadına ateşli silah saldırısında bulunduktan sonra intihar girişiminde bulundu.

• Arfoud’da Nisan 2025 tarihinde bir kadın öğretmen, öğrencilerinden biri tarafından sokak ortasında kesici aletle saldırıya uğradı. Kadın öğretmen hayatını kaybetti.

Hadice Ehliyil: Zamanında müdahale edilseydi katliamlar önlenebilirdi

Bu olaylar, farklı bağlamlarda ve bölgelerde yaşanmış olsalar da, kadın katliamları sadece bireysel sapmaların ürünü olmadığını, aksine, toplumsal ve hukuki sistemin kadınları koruma konusundaki yetersizliğinin yapısal bir göstergesi olduğunu ortaya koyuyor. Bu durum, yalnızca yasaların varlığının yeterli olmadığını, bunun yanında güçlü bir uygulama iradesi, toplumsal farkındalık ve etkili denetim mekanizmaları gerektiğini de vurguluyor. Aktivist Hadice Ehliyil, “Birçok kadın katliamı, zamanında müdahale edilseydi veya acil koruma sağlansaydı önlenebilirdi. Şikayet ile uygulama arasındaki gecikme bir hayatın bedeline mal oluyor” diye belirtti.

Mücadelede yeni dönem: Z Kuşağı

Fas, geçtiğimiz Eylül ayının sonlarında, Z kuşağının öncülük ettiği gençlik protestolarına sahne oldu. Bu protestolar, eşitlik ve toplumsal cinsiyet adaleti talep ederken, dijital, saha ve güvenlik düzeylerinde baskılarla karşılaştı. Ancak aynı zamanda şiddet konusundaki kamu tartışmalarını yeniden canlandırdı ve mağdurları çevreleyen sessizlik duvarını yıktı. Dijital alan, çift yönlü bir silaha dönüştü: Bir yandan kışkırtma ve ifşaya zemin hazırlarken, diğer yandan direniş ve dayanışma alanı haline geldi. #ما_ساكتاش (Ben Susmuyorum) ve #StopViolence gibi etiketler, kadın aktivistler ve sanatçılar tarafından hesap verebilirlik ve onur talebiyle başlatıldı.

Karanlık tabloya rağmen gözle görülür olumlu dönüşümler de yaşanıyor:

• Kadın konularına dair toplumsal farkındalık düzeyi artıyor.

• Finansman yetersizliğine rağmen, dinleme ve sığınma merkezlerinin çalışmaları genişliyor.

• Hayatta kalan kadınları destekleyen ve onlara ekonomik alternatifler sunan dijital ve saha girişimleri öne çıkıyor.

Ancak buna karşılık yapısal zorluklar sürüyor. Bunlardan bazıları şöyle:

• Kadın merkezleri ve derneklerine ayrılan bütçelerin yetersizliği.

• Hukuki süreçlerin yavaş ilerlemesi.

• Sembolik, medya ve kurumsal şiddet biçimlerinin devam etmesi.

‘Şiddetle mücadele kurumların ortak sorumluluğudur’

Bu bağlamda Recâ Hemîn, “Şiddetle mücadele, hükümetin, toplumun ve eğitim kurumlarının ortak sorumluluğudur. Farkındalık ne kadar erken başlarsa, şiddeti reddeden ve kadın haklarına inanan nesiller o kadar sağlam yetişir” ifadelerinde bulundu.

Kadınlar için güvenli bir Fas’a doğru

Bu uzun tablo, tek bir mesajla son buluyor: Yasa metninin güzelliği tek başına yeterli değildir. Fas’ta kadınlara yönelik şiddet, bireysel bir davranış değil, devlet olgusu üzerinden gelişen sorunsallığın yanında sistemsel yetersizliğin yansımasıdır. Devlet yasalarla ilerlemeye çalışırken, toplum, eğitim, komünal ekonomi, ahlaki, estetik normalara sahip toplumsal bir yapı gibi vazgeçilmez paralel yolları savunuyor.

Bugün, Fas’taki kadın hareketi bir dönüm noktasında duruyor: Ya sloganlar cankurtaran politikalara dönüşecek, ya da şiddet sürmeye devam edecek.