İranlı kadınlar tarihte büyük bir direniş gösterdi (12)

İran cezaevlerinde kadınlara yönelik her türlü işkence yöntemi uygulanırken, idam cezası ile de kadınlara baş eğdirilmeye çalışılıyor. Kadınlar ise tüm baskı politikalarına rağmen hak mücadelesinden geri adım atmıyor.

MALVA MİHEMED

Haber Merkezi – 21’inci yüzyılda olduğumuzu unutturan insan ve kadın hakları manzaralarının tüm dünyaya servis edildiği İran rejiminde, idamdan kırbaç cezasına, işkenceden recm cezalarına varana kadar birçok insanlık dışı yöntem uygulanıyor. İran "ahlak polisi"nin sokaklardaki varlığı ise psikolojik ve fiziksel işkencenin başka bir boyutu. Tüm bu baskıların hedefinde ise kadınlar, gazeteciler, aktivistler, hak savunucuları ve sivil toplum örgütleri var.

Kadınlar büyük risk altında

Sürekli baskıların hedefinde olan İran'daki insan hakları savunucuları, yargılama, keyfi tutuklama, karalama, şiddet, taciz, tehdit ve katliamlarla yüz yüze bırakılıyor. İnsan ve kadın hakları aktivistleri, özellikle İran ve Rojhelatlı kadınlar, büyük risk altında çalışma yürütüyor. Ülkede her türlü toplanma ve ifade özgürlüğü kısıtlanırken, insan hakları savunucularının “devletin güvenliği” adı altında gerçekleştirmek istedikleri en temel etkinlikler dahi yasaklanıyor. 2017 yılında İran’da yaygın şekilde gerçekleştirilen protestoların ardından rapor hazırlayan Birleşmiş Milletler (BM) “Düzinelerce kadın hakları savunucusuna zulmedildi” sözleri ile durumu özetledi.

Hana Abdi’nin tek suçu eşitlik talep etmekti

İnsan hakları aktivistleri Hoda Amid, Najma Ahmadi ve Radwana Mohammadi, kadın hakları konulu atölye çalışmalarına katıldıkları için Eylül 2018'de tutuklandı. Atena Dayemi ve Golrokh Ebrahimi İryayi de kadın hakları ve çocuk işçiliğine karşı aktivizm ve idam cezasının kaldırılması için yürüttükleri çalışmalardan ötürü İran yargısının kıskacından kurtulamadı. Uluslararası insan hakları çalışmalarına aktif olarak katılan ve ülkelerinde bunun çalışmalarını yürüten kadınlar direk olarak bu çalışmalara katıldıkları için yargılandılar, hala da yargılanmaya devam ediyorlar ve bu kadınlardan biri de Rojhelat’ın Sine kentinden Hana Abdi. Kürt kadın hakları aktivisti olarak tanınan bir isim olan Hana Abdi, 2007 yılında üç ay boyunca işkence edilerek sorguya maruz kaldı. 5 yıl hapis cezası alan Hana Abdi’nin "suçu" ise “Eşitlik Kampanyası”na katılmak ve kadınlara uygulanan ayrımcılığın sona ermesini talep etmekti.

Dünyanın en kötü cezaevleri İran’da

İran’da yaşanan insanlık dışı uygulamalar çoğu kez raporlara da yansıyor. Ülkede eşitlik isteyen, özgür ve demokratik bir yaşam talebinde bulunan insanlar hakkında idam cezaları veriliyor. Rojhelat ile ilgili bir rapor yayınlayan İran’da faaliyet yürüten İnsan Hakları Örgütü de, 59 aktivistin idam cezasının infazının halen beklediğini söylüyor. Dünyanın her neresinde olursa olsun cezaevleri, mantalitesinden ötürü zaten bulunduğu ülke en demokrasi timsali olsa dahi işkenceevidir fakat İran’da kadın cezaevleri ve İran zindanları “dünyanın en kötüleri” olarak isimlerini insan hakları tarihine yazdırdı.

Tutuklulara her tür işkence yapılıyor

Temel insani ihtiyaçlarının dahi karşılanması tutsaklar için işkenceye dönüştürülürken, işkence beyazından grisine farklı renk ve dozlarda gerçekleştiriliyor. Tıbbi bakımdan yoksun bırakılan tutsakların temiz suya erişimleri, sağlıklı beslenme ihtiyaçları da engelleniyor. Öte yandan ışık işkencesi, kaba dayak gibi birçok işkence türüne de maruz bırakılıyor. Tam da bu nedenledir ki İran cezaevlerinde Covid-19 pandemisinde yetersiz önlem nedeniyle tüm tutsaklar salgına yakalandı. AIDS’in ülkedeki yaygınlığının nedeni ise cezaevleri olarak gösteriliyor.

Kadınlar ihlalleri yansıttıkları için yargılanıyor

Ülkede bulunan Evin, Karçak ve Urmiye cezaevleri de işkencenin merkezi olarak bilinirken, elde edilen son verilere göre ise kadın cezaevlerinde 2 binden fazla tutsak bulunuyor. Maryam Mohammadi ve Sepideh Qolian halen İran cezaevlerinde tutsak olarak tutulan insan hakları aktivistleri. Yurttaş gazetecilik faaliyetlerine cezaevlerinden de devam eden iki kadın aktivist, kadın tutukluların yaşadığı cezaevi koşullarına ilişkin sık sık mektup yazarak, kamuoyunu bilgilendiriyor. İçeriden mektup, makale ve ihlalleri yansıtan kadınlar bu nedenle birçok kez yargılandı.

Kadınlar 'rehine' alınıyor

İran’da bir devlet-rejim politikası da ‘rehin alma’ uygulaması. Bilhassa istihbarat örgütü tarafından yoğun olarak kullanılan bu yöntem çerçevesinde; aranan, haklarında gözaltı-tutuklama kararı olan erkeklerin (adli suçlar, politik aktivizm çalışmaları fark etmeksizin) bulunamadıkları taktirde kız çocukları, eşleri, birinci dereceden yakın kadın akrabaları onların yerine tutuklanıyor. Bu kapsamda raporlara yansıyan bazı kadınların isimleri ise şöyle: Makiya Nissi, Zahra Hosseini, Maryam Al-Hammadi, Kholoud Al- Sabhani, Masoumeh Saidawi, Sawsan Saeedawi, Sakineh Al-Suqur ve Zahra Shajarat.

Kürtlere çifte standart uygulanıyor

Merkezi Londra'da bulunan Uluslararası Af Örgütü, İran'daki Kürt halkının özellikle de kadınların "çifte adaletsizliğe" maruz kaldığını belirterek, uygulanan politikayı eleştirdi. 2008 yılında Uluslararası Af Örgütü, "İran: Kürt Azınlığına Karşı İnsan Hakları İhlalleri" başlıklı 57 sayfalık bir rapor yayınladı. Rapora göre İran'da 12 milyon Kürt yaşıyor ve İran nüfusunun yüzde 15'ini oluşturuyor.

Rojhelat-Doğu Kürdistan’da yaşayan Kürtler için yayınlanan raporda, “Kürtler açık bir şekilde ayrımcılığa maruz kalıyor” deniliyor, bunun hem Kürtler hem de Kürt kadınları şahsında gerçekleştirildiğine vurgu yapılıyor.

Kadınlara önyargılı yaklaşılıyor

Dünyada en çok infazların gerçekleştirildiği ülke olarak İran işaret ediliyor. İran’da gerçekleştirilen infazların en yoğun şekilde aktivistlere yönelik gerçekleştirildiği belirtilirken, İranlı aktivist Atena Daemi'ye göre bu infazlar çok adaletsiz bir şekilde gerçekleştiriliyor, İran'daki mahkeme prosedürleri kadınlara önyargılı yaklaşım sergiliyor. Atena Daemi, bunun hukuk sisteminde hakimlerden savcılara ve savunma makamı-avukatlara kadar yoğun olarak erkek-eril olmasının da payı olduğunu vurguluyor.

2014 yılında idam edilen kişi sayısı 188'e ulaşırken, yetkililer 2013-2018 yılları arasında kadın ve kız çocuklarına yönelik 86, resmi kaynaklara göre 2019 yılında yaklaşık 369, resmi olmayan kaynaklara göre 700 kişi idam edildi. İbrahim Raisi'nin Cumhurbaşkanlığı döneminde en az 300 kişi idam edildi. 2021'de yetkililer İran rejimine bağlı hapishanelerde 18 kadını idam ederken, 183 kadın ceza ve idam cezasına çarptırıldı. Hapishanelere dair çalışmalar yürüten örgütlerin verilerine göre, aralarında yaklaşık bin 366 ölüm cezası bulunan yaklaşık 5 bin 197 kişi infaz veya cezalandırmayı bekliyor. 39'u kadın, 144'ü kadın 3 bin 831 mahkum cezaya çarptırıldı. Resmi raporlara göre, Eylül 2020'de 23'ü kadın olmak üzere recm cezasına çarptırılan 51 kişinin isimleri belirtilirken, bin 709 tutuklunun durumu ise belirsizliğini koruyor.

Shahla ve Nasren Kabi kardeşler 1980 yılında idam edildi

Shahla ve Nasren Kabi, Kürdistan’daki sivillere yönelik İran rejimi tarafından gerçekleştirilen saldırılara duyarsız kalamadı. İki kız kardeş, 1979 sonbaharında üzerlerindeki baskıların artışı ile yüz yüzeydi çünkü onlar sağlıkçıydı ve yaralıları tedavi ediyordu. Kirman eyaletinin Mahan kasabasına sürgüne gönderildiler. 1980 baharında Kürt partilerin aldıkları kararlar ile sürgünde yaşayanların yurtlarına dönme kararı üzerine tekrar topraklarına geri döndüler. Özgürlükleri uzun sürmedi. 1980 yılının Haziran ayında tutuklandılar. Önce Sine ve Sakız’da kısa bir süre sonra da Evin Hapishanesi’ne götürüldüler. 27 Ağustos 1980 tarihinde ise bir gece yarısı Sine’de idam edildiler.

39 yıl önce 10 Bahai kadın idam edildi

Şiraz'daki Adelabad Hapishanesi’nde de 39 yıl önce Bahai inançları nedeniyle tutuklu 10 kadın idam edildi. Haziran 1983 tarihinde inançlarından ötürü haklarında idam kararı verilen kadınlar: Mona Mehmudnejad (17), Tahereh Arcmendî (Hemşire) (30), Exter Sabet (Hemşire) (35), Veterinerlik öğrencisi Roya Eşraqî (23), Şîrîn Dalvend (Sosyolog) (26), Fizik lisansı sahibi Mehşîd Nîrûmend (28), Simin Saberî (25) (işçi), Ezzat Canemî (58), Nusret Xofranî (46), (28 yaşındaki evladı Behram Yeldayi de kendisinden 2 gün önce idam edildi) ve edebiyatçı Zerrin Moghimi (29).

Hakime tokat attığı için idam edildi

Soraya Abu Al-Fathi, Tebriz Üniversitesi'nde öğrenciydi. Ağustos 1981 yılında tutuklandı, 34 gün boyunca işkence gördü. Dönemin tanıklarına göre Tebriz'deki şeriat hakimi Mousavi al-Tebrizi, Soraya Abu al-Fathi'ye evlenme teklifinde bulundu, kabul etmesi durumunda ise cezasında indirime gideceğini söyledi. Soraya Abu al-Fathi’nin yanıtı ise tokat oldu. Atılan tokadın ardından Soraya Abu Al Fathi’ye idam cezası verildi. Soraya Abu al-Fathi 1981 Eylül’ünde idam edildi. İdam edildiğinde 20 yaşında ve 6 aylık gebe olduğu kayıtlara geçti.

Cinsel saldırıya uğradı idam edildi

İslam yasalarına göre kız çocukları 9, erkek çocukları ise 15 yaşından önce ağır suçlarla “çocuk olmalarından ötürü” yargılanamazlar ancak İran’da bu geçerli değildir ve İran hukuku tarihinde de 2002 yılında örneği “Derbi” davası olarak bilinen davada da yaşanmıştır. 2004'te molla yargıçlar, birçok erkek tarafından tecavüze uğrayan 16 yaşındaki Atifeh adlı bir çocuğa, “Evlilik dışı cinsel ilişkiye girmek” suçlaması ile yargılama gerçekleştirdi. Kız çocuğunun cinsel saldırıya uğradığını söylemesi ve bunun cinsel ilişki olmadığını anlatmaya çalışmasına rağmen Atifeh, ölüm cezasına çarptırıldı. İran İslam Ceza Kanunu'na göre evlilik dışı cinsel ilişkiye girdiğini itiraf eden kişi 100 kırbaç cezasına çarptırılacak. Bu eylem üç kez tekrarlanırsa, dördüncü kez ölüm cezasına çarptırılabilir.

Sakineh Ashtiani kadın olduğu için idam edildi

Sakineh Mohammadi Ashtiani, zina suçlamasıyla tutuklanarak idama mahkum edildi. Hikayesi idam cezası aldığı sırada tüm dünya tarafından öğrenildi. Tahran’da yargılandığı sırada kendisine idam cezası veren molla yargıçların, “Seni kadın olduğun için idam edeceğiz” söylemi ve kendisine yöneltilen asılsız suçlamaların dayanağı ise asla gösterilemedi. Sakineh Ashtiani, sahte suçlamalardan mahkum olduğunu "Zina yapmaktan yargılandım. Suçlamam, suç işleyenin suçundan daha büyük bir suç olarak görüldü” demişti. Sakineh Ashtiani, İran hükümetinin yalanlarıyla dünya kamuoyunu aldattığını ve istediği zaman kendisine yönelik ölüm cezasını gizlice infaz edeceğini belirtmişti.

'Oğlumun gözü önünde beni taşlamayın'

Mahkemede Sakineh Ashtiani, ölüme mahkum edildiğinde ve recm ile cezalandırılmayı kabul ettiğinde, bu cezanın anlamını bilmiyordu. Hapishaneye döndüğünde, recm cezasının ne anlama geldiğini ve nasıl öldürüleceğini tutuklu arkadaşlarından öğrenmiş ve  "Oğlumun gözü önünde beni taşlamayın" diye bir talepte bulundu.

İran’da başta zina olmak üzere, “namus” adı altında işlenen tüm katliamlar ve yargılamalar halka açık şekillerde ve teşhir edilerek, insanların gözlerinin önünde gerçekleştiriliyor.

İran'da kadınların hak mücadelesi

2005'te kadınlar kendilerine yönelik bu haksız yasalara karşı büyük protestolar düzenlediler ve 2006'da da eylemlerine, hakları için direnişlerine devam ettiler. Yürüttükleri bir yıllık kampanya sonucunda 70 kadın eylemci tutuklandı. Suçları ise imza toplamak ve kampanya yürütmek idi. Kadınların yürüttükleri kampanyalar sonucunda İranlı kadıların çalışmaları dikkat çekti ve kampanya 2009 yılında Simone de Beauvoir Ödülü'nü kazandı. Kadınlar maruz kaldıkları tüm şiddete rağmen hakları için mücadeleye devam ettiler.

Reyhan Cabbari İran’da önemli bir durak oldu

İran’da isyan ve mücadele tarihinde ismi bilinen kadınlardan biride Reyhan Cabbari oldu. Reyhan 19 yaşındayken kendisine tecavüz etmeye çalışan bir erkeği öz savunma kullanarak öldürdü. 2009 yılında tutuklandı ve 5 yıl boyunca mahkemede 'meşru savunmada bulundum' dedi ama erkeği kollamaya her koşulda gönüllü olan İran molla rejiminin yargıçlarını inandıramadı. Reyhan Cabbari, tecavüz faili erkeği öldürdüğü için idama mahkum edildi. Tüm dünyadan kadınlar yürüttükleri kampanya, imza ve mesajları ile Reyhan Cebbari için harekete geçti ancak İran rejimi Reyhan Cabbari’nin Ekim 2014'te idam etti.

Reyhan Cabbari, annesine “Sevgili Sholeh, öğrendim ki bugün kısasla tanışma sırası benimmiş. Yaşam kitabımın son sayfasına geldiğimi senden öğrenemediğim için kırgınım. Bilmem gerektiğini düşünmüyor muydun? Üzgün olduğun için ne kadar mahcup olduğumu biliyorsun” diye başlayan mektubu halen kadınların ellerinde okunmaya devam ediyor

Devam edecek...