Çiğdem Kılıçgün Uçar: Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü hayati önemdedir

DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çalışma ve yaşam şartlarının özgür ve sağlıklı olması, demokratik çözüm kanallarının açılması hayati önemde olduğunu belirtti.

Haber Merkezi- Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, 2026 bütçe görüşmelerinde konuştu.  

Dünyayı ve bölgeyi saran “belirsizlik çağına” vurgu yapan Çiğdem Kılıçgün Uçar, kuralların yerini anlık çıkarların, diplomasinin yerini tehditlerin aldığı bir “küresel fetret devri” yaşandığını ifade etti ve “Bu yeni çok kutuplu eksende, uzun soluklu barışlar yerine kısa süreli ortaklıklar görüyoruz. Washington’dan Pekin’e kadar herkesin kendi egemenlik alanını tahkim ettiği bu 'çoklu ve katmanlı' siyaset zemininde, ağırlık merkezi büyüklükten ziyade hız ve esnekliğe kaymış durumdadır. Tam da bu fırtınanın ortasında, Ortadoğu laboratuvarında farklı devlet reflekslerinin çarpıştığını izliyoruz: Bir yanda petrol parasıyla kendini dönüştürmeye çalışan Körfez ülkeleri; diğer yanda sarsılan, çöken ya da çöktükçe toplumu enkazın altında bırakan devletler. Ve bu enkazın arasında, en ağır bedeli Alevi ve Dürzi katliamlarında da gördüğümüz üzere, 21.yy’ın utancı haline gelen kimlik ve inanç saldırıları yer almaktadır. Tüm bu yaşananlar içinde demokrasi ile özneye dönüşmeye çalışan halkların inatçı mücadelesine de selam olsun” dedi.  

‘Dorian Gray’in Portresi’ benzetmesi

Ortadoğu ve dünyadaki gelişmelerin Türkiye’yi de etkilediğini dile getiren Çiğdem Kılıçgün Uçar, konuşmasına şöyle devam etti:

“İşte içinde olduğumuz demokratik toplum ve barış arayışı ile bugün konuştuğumuz bu bütçe, tam da dünyada ve yanı başımızda olup bitenlerden ne anladığımızı ifade ediyor. Bu bütçeyi incelerken gördüğüm tablo bana Oskar Wayld’ın meşhur ‘Dorian Gray’in Portresi’ romanını hatırlattı. Romanda Dorian Gray, dışarıdan bakıldığında hep genç, hep güzel, hep kusursuz görünür. Ama evinin tavan arasında sakladığı kendi portresi vardır. İşlediği her günah, yaptığı her kötülük o portreye yansır. Dorian Gray her haksızlık yaptığında, her suça göz yumduğunda o portre biraz daha değişir, ruhsuzlaşır, çirkinleşir ve zamanla korkunç bir hal alır. Ama dışarıdan bakıldığında Gray’in yüzünde bir değişiklik yoktur. İktidarın sunduğu 2026 Bütçesi, işte Dorian Gray’in o makyajlı yüzüdür. Rakamlar süslüdür, "istikrar" masalları anlatılır, grafikler boyanır. Ama halkın yaşadığı gerçeklik, o tavan arasındaki portredir! O portrede; pazar artıklarını toplayan emekliler var. O portrede; yetersiz beslenmeden boyu uzamayan, derin yoksullukla büyüyen çocuklar var. O portrede; savaşa, silaha, ranta ayrılan milyarlar yüzünden çürüyen kamu hizmetleri, çöken belediyeler, fiilen tasfiye edilen sosyal devlet var. Siz kürsüde ne kadar makyaj yaparsanız yapın, halk tavan arasındaki o korkunç değişimi, o yoksulluğu iliklerine kadar yaşıyor. Gerçekler ve algılar arasındaki açık ortadadır.”

‘Barış açığının adı Kürt meselesidir’

Ülkenin en büyük açığının bütçenin değil barış ve adalet çağrısı olduğuna dikkat çeken Çiğdem Kılıçgün Uçar, “En ağır enflasyon sadece mutfaklarda değil, hukukta, demokraside, adalette yaşanıyor.  Ve hepimiz biliyoruz ki bu barış açığının adı Kürt meselesidir.  Sadece ekonomik bir kriz yaşamıyoruz, derin bir ‘hukuk ve varlık’ krizi yaşıyoruz. Bakın, bu topraklar hukukun doğduğu topraklardır. Hammurabi’den de önce, Sümerlerde Ur-Nammu Kanunları vardı. O tabletlerin bazılarında bile kısasa kısasın yanında onarıma dair izler var. Yani dört bin yıl önce bu coğrafya onarıcı adaleti biliyordu. Bugün ise 21. yüzyılda devlet aklı, adalet anlayışı bakımından dört bin yıl geriye düşmüş durumdadır” şeklinde konuştu.

‘İhtiyacımız olan şey Kürdün Hukuku’nun tanınmasıdır’ 

Çiğdem Kılıçgün Uçar, şunları dile getirdi:

“Kürt meselesinde ısrarla sürdürülen inkar, ceza odaklı bir akıldır. Kürt meselesi bir ‘dosya’ değil, bu Cumhuriyet’in kalbinde açık bırakılmış bir yaradır. Bu yara, hukukla, eşit yurttaşlıkla, ana dilde eğitimle, onurlu bir barışla iyileşir. Artık şunu söylemenin zamanıdır: Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında ihtiyacımız olan şey Kürdün Hukuku’nun tanınmasıdır. Kürdün Hukuku dediğimiz şey, hukuka dayalı bir barış ilkesidir. Bu ilke, her türlü fırtınaya karşı esnek, dayanıklı ve demokratik bir birlikte yaşamın garantisidir. Bir örnek vermek istiyorum. Taş köprüleri bilirsiniz. İki ayrı sütun yükselir ve tepede birleşir. O taşları ayakta tutan şey, birbirlerine yaslanmalarıdır. Harç olmasa bile yıkılmazlar, çünkü birbirlerine muhtaçtırlar. Ama o kemerin en tepesinde bir 'kilit taşı' vardır. O kilit taşı yerinden oynarsa, en sağlam görünen köprü bile çöker.

‘Öcalan’ın özgürlüğü hayati önemdedir’

İşte bu kilit taşı bugün için demokrasidir, eşitliktir. ‘Güvenlik’ ve ‘beka’ adına o taşı her yerinden oynattığımızda, nesiller boyu kayıplar yaşadık. Barış süreci, o kilit taşını yerine oturtma sürecidir. Sayın Öcalan, o kilit taşını yerine oturtmaya çalışıyor, o taşı sağlamlaştırıyor. O anlamda çalışma ve yaşam şartlarının özgür ve sağlıklı olması, demokratik çözüm kanallarının açılması, bu birlikteliğin sağlanması için hayati önemdedir. Bu bağlamda 27 Şubat çağrısı ile milyonların umudu olan Sayın Öcalan’a umut hakkı, temel bir haktır.

‘Bu toprakların umudu kadındır’ 

Bu toprakların en kadim hafızası da umudu da kadınlardır. Kadınların emeğini ucuz işgücü, bedenini denetim alanı, hayatını pazarlık konusu gören bir düzende gerçek demokrasiden söz edemeyiz. Bakın, bu yıl kadınlara ayrılan bütçe üzerinden baktığımızda, bir kadına yıllık yaklaşık 139,3 TL bütçe düşüyor, günlük bütçe ise 38 kuruş. Evet, sadece 38 kuruş. Bunu kabul etmek mümkün değildir. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilip 6284’ü kâğıt üzerinde bırakan bir siyasi iradenin hazırladığı hiçbir bütçe, kadınlar için güvenlik belgesi olamaz. Biz biliyoruz ki kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez; kadın yoksulluğu sürerken bu ülke zenginleşmiş sayılamaz. O yüzden diyoruz ki: Bütçenin masasında da barış masasının etrafında da kadınlar eşit özne olarak yer almadıkça, o masadan adalet çıkmaz.

Umut, beklemek değil; hazırlanmaktır. Umut, teselli değil; yönünü ve yöntemini bilmektir. Evet, zor bir kışın eşiğindeyiz, biliyoruz. Ama unutmayın, toprağın altında tohumu çatlatıp filizlendiren şey, üzerindeki karın ağırlığı değil, içindeki yaşama arzusudur. Bizim içimizdeki barış, demokrasi ve özgürlük arzusu, her türlü baskıdan, her türlü engelden daha güçlüdür. Mutlaka filizlenip boy verecektir.”